25 Eki 2025 10:00

Kitap kokusu 17:

PJAK’ın gölgesinde kırılmış hayaller; Kandil

PJAK’ın gölgesinde kırılmış hayaller; Kandil

Kiyanuş Golzar Ragheb tarafından kaleme alınmış “Kandil” adlı kitap, sınır bölgelerindeki silahlı grupların esaret, aldatma ve propaganda yöntemlerini belgesel bir dille anlatan, PKK’nın sahte iddialarını analitik bir bakışla sorgulayan bir eserdir.

Mehr Haber Ajansı: “Kandil”, yazar Kiyanuş Golzar Ragheb’in en yeni çalışması olup, ülkenin batısındaki en acı ve karmaşık toplumsal-siyasal gerçeklerden birini hikaye biçiminde ve belgesel bir yaklaşımla yansıtmaktadır. Bu kitap, gerçekçi bir bakış açısıyla ve insani bir perspektiften, Bahar adlı bir kızın kaderini konu alır; Kürdistan bölgesinden olan bu genç kız, bölgedeki silahlı grupların çatışmaları ve huzursuzlukları arasında hayatının geri dönülmez biçimde değiştiği bir sürece sürüklenir.

Yazar, bu eserinde aktif silahlı yapılardan biri olan PJAK adlı örgütün iç yüzünü, bir anlatı formu içinde gözler önüne sermeye çalışmıştır. Bu hikâye, toplumsal gerçeklerin içinden doğmuş olup; aldatılma, zihinsel manipülasyon ve bireysel çöküş üzerine belgesel nitelikli bir anlatım sunar. Kitabın adı, İran–Irak sınırındaki Kandil Dağlarından alınmıştır; olayların önemli bir kısmının geçtiği bu yer, hayal, aldatma ve şiddet arasında sıkışmış insanların “kaybolmuş coğrafyasının” sembolü olarak karşımıza çıkar.

PJAK adlı örgütün iç yüzünü, bir anlatı formu içinde gözler önüne sermeye çalışmıştır.

İslam Devrimi’nin zaferinden sonraki ilk yıllarda, ülkenin batısında faaliyet gösteren silahlı gruplar ve partiler, ciddi insani ve ekonomik kayıplara yol açmıştı. Bu gruplardan biri, Abdullah Öcalan liderliğindeki Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nın bir kolu olan PJAK idi. Sol ideolojiye ve eşitlikçi sloganlara dayanan bu yapı, bazı Kürt gençlerini kendine çekmeyi başarmıştı. “Kandil” kitabı, işte bu tarihsel bağlamda şekillenmiş ve hikayesine bu koşulların içinden başlamıştır.

Hikayenin ana karakteri Bahar, Kürdistan’da dindar bir aileden gelen bir kızdır. Ergenlik döneminde, yalnızlık hissi ve yaşıtlarından farklı oluşu nedeniyle yavaş yavaş ailesinden ve toplumdan uzaklaşır. Behar, çocukluğundan beri mavi gözleri ve farklı kişiliği nedeniyle arkadaşları arasında “Kırmızı Kedi” lakabıyla anılır; bu lakap, bir bakıma onun bağımsızlık arzusunu ve asi ruhunu temsil eder.

Golzar Ragheb, eserde Bahar’ın yaşadığı köy ve küçük şehirdeki sosyal ve kültürel kısıtlamaları betimleyerek, onun yeni bir kimlik arayışına iten içsel motivasyonları öne çıkarır. Anlatı ilerledikçe, okuyucu fark eder ki özgürlük arzusu ve geleneklerden kurtulma isteği, yeterli bilinç ve doğru analiz olmadığında, nasıl sapkın ideolojilerin ve aşırılıkçı yolların cazibesine dönüşebilir.

Kişilik dönüşümünün başlangıcı ve PJAK dünyasına giriş

Okuma meraklısı ve Kürt partilerinden birinin gayriresmi üyesi olan Sırvan adlı bir gencin hikayeye dâhil oluşu, romanın dönüm noktalarından biridir. Bahar’ın onunla tanışması, yavaş yavaş silahlı ideolojilere ve ayrılıkçı grupların politik inançlarına yönelmesinin başlangıcını oluşturur. Kitap, duygusal ilişkilerin ve gençlik heyecanlarının, sağlıklı bir diyalog ortamı ve toplumsal farkındalık eksikliğinde, nasıl örgütlerin insan devşirme aracına dönüşebileceğini çarpıcı biçimde gösterir.

Bir bölümde, Sırvan Bahar’a Demokrat ve Komalah gibi siyasi partiler hakkındaki görüşünü sorar. Babasının dini terbiyesinden etkilenen Bahar, bu hareketlere karşı olduğunu belirtir. Ancak sonrasında Şaho adında biriyle tanışır ve düşünceleri yavaş yavaş değişmeye başlar. Şaho, PJAK’ın eski üyelerindendir ve “Kadın-Erkek Eşitliği” ile “Kürdistan’ın Özgürlüğü” sloganlarını kullanarak, gerilla faaliyetlerinin ilgi çekici ve idealist bir tablosunu sunar.

Bu bölümde kitap, örgütlerin beyin yıkama ve propaganda süreçlerini ustaca işler: adalet ve özgürlük vaatleriyle başlayan süreç, bireyin yalnızlaşması, kimliğini yitirmesi ve örgüte körü körüne itaat eden bir varlığa dönüşmesiyle sonuçlanır.

Eşitlik hayalinden dağların acı gerçeğine

Artık ailesinden ve evinden kopan Bahar, PJAK saflarına katılmaya karar verir. Örgüte katılma yolculuğu Başmak sınırında başlar; buradan grubun yardımıyla ülke dışına çıkması planlanır, ancak ailesi son anda bunu engeller. Bu başarısızlık, onun gitme kararını daha da güçlendirir.

Romanın orta bölümlerinde, hikâye Kandil Dağları’nın zorlu coğrafyasında geçen gerilla yaşamına odaklanır. Taş odacıklar, ilkel barınaklar, yiyecek ve giysi temini, doğa şartlarıyla mücadele tüm bu ayrıntılar gerçeğe son derece yakın biçimde betimlenmiştir.

Bu noktadan itibaren yazar, anlatıyı romantik bir hikâyeden çıkarıp toplumsal ve siyasi katmanlara taşır. Okur, PJAK’ın iç yapılanması, örgütlenme biçimi, eğitim sistemi ve hiyerarşisi hakkında ayrıntılı bilgiler edinir. Küçük kamplar, beş kişilik hücreler, askerî ve siyasi eğitimler, beslenme ve barınma koşulları hepsi titiz bir gözlemle, neredeyse belgesel tarzında aktarılır.

Bu atmosferde Bahar fark eder ki, “eşitlik” ve “özgürlük” gibi kavramlar aslında zihinsel kontrol araçlarına dönüşmüştür. Örgütün öğretileri; aile kurumunun reddi, erkeklere karşı nefret, sorgusuz itaate kutsallık atfetme, üyeler arasında derin çelişkilere yol açmaktadır. Eşitlik sloganlarıyla çelişen iç uygulamalar, Bahar’ın inancını giderek sarsar.

Romanın orta bölümlerinde, hikâye Kandil Dağları’nın zorlu coğrafyasında geçen gerilla yaşamına odaklanır. Taş odacıklar, ilkel barınaklar, yiyecek ve giysi temini, doğa şartlarıyla mücadele tüm bu ayrıntılar gerçeğe son derece yakın biçimde betimlenmiştir. Kitapta yer alan sahneler, doğal bitkilerle yıkanma, ayılar ve yılanlarla iç içe yaşam gibi ayrıntılarla, okuyucuda güçlü bir sahicilik hissi uyandırır.

Bu ortamda Bahar yalnızca doğanın sert koşullarıyla değil, kimlik krizleriyle de karşı karşıyadır. Bir zamanlar “Suriyeli kadınları IŞİD’in elinden kurtarmak” hayaliyle bu yola giren Bahar, artık her türlü insani duygunun suç sayıldığı bir sistemin içinde bulur kendini. Duygusal ilişkilerin yasaklanması, evli kadınların aşağılanması ve aile bağlarının yok edilmesi, örgüt içi kontrol mekanizmasının temelidir.

Kitap ayrıca örgüt içindeki şiar ve uygulama arasındaki çelişkilere dikkat çeker. Örgütün sloganı “Kadın,Yaşam, Özgürlük”tür ancak kadın ve erkek arasında eşitlik iddiasına rağmen, işbölümü, karar alma ve hatta cezalandırma pratikte ayrımcılık ve eşitsizlik üzerine kuruludur.

İdeolojinin yansıması ve bireyselliğin çöküşü

“Kandil” kitabının dikkat çeken yönlerinden biri, PJAK’ın düşünsel temelini oluşturan demokratik özyönetim ve konfederalizm kavramlarını ele alış biçimidir. Yazar, örgüt içi eğitimlerde yapılan tartışmalar ve dersler üzerinden, bu fikirlerin nasıl şiddeti meşrulaştırma ve mevcut toplumsal yapıları ortadan kaldırma aracına dönüştüğünü gösterir.

Bazı sahnelerde üyeler, konfederalizm ve alternatif sistemler üzerine metinler okurken tasvir edilir, fakat aynı zamanda en temel bireysel özgürlüklerden mahrum bırakılmışlardır. Bu söylem ve gerçeklik arasındaki çelişki, yazarın PJAK’ın düşünsel yapısına dair ana eleştirisini oluşturur.

Hikâyenin ilerleyen bölümlerinde, örgüt içi çatışmalar ve üyelerin umutsuzluğu ön plana çıkar. Artık ilk sloganlardan uzaklaşmış olan Bahar, acı bir gerçekle yüzleşir: özgürlük yerine baskı altında yaşayan kadınlar, güvenini ve kimliğini yitirmiş erkekler, korku ve iftira üzerine kurulu bir örgüt yapısı…

Ayrıca kitapta, Penjwin ve Kandil dağlarındaki gerillaların günlük yaşamına dair anlatılar da oldukça ayrıntılı biçimde yer alır: Sürekli pusu ve operasyonlardan kaçmak için yapılan devamlı yer değişiklikleri, yeraltı sığınaklarında yaşam, ve iki metreyi bulan kar altında geçirilen sert kışlar…

Bu bölümlerde eser, salt hikâye anlatımının ötesine geçerek belgesel bir üslup kazanır; adeta doğanın kalbinde gizli bir yaşam süren silahlı güçlerin dünyasını yeniden canlandırır.

Hikâyenin ilerleyen bölümlerinde, örgüt içi çatışmalar ve üyelerin umutsuzluğu ön plana çıkar. Artık ilk sloganlardan uzaklaşmış olan Bahar, acı bir gerçekle yüzleşir: özgürlük yerine baskı altında yaşayan kadınlar, güvenini ve kimliğini yitirmiş erkekler, korku ve iftira üzerine kurulu bir örgüt yapısı…

Anlatıda, üyelerin intiharları, zorunlu özeleştiriler ve muhaliflerin ortadan kaldırılması gibi olaylara da yer verilir.

Bahar bir süre sonra, PJAK’a katılma nedeninin yani IŞİD’e karşı mücadele edip Ezîdî kadınları kurtarma idealinin örgütün gerçek gündeminde hiçbir zaman yer almadığını fark eder. Bu farkındalık, onun için büyük bir kararın başlangıcı olur: örgütten kaçmak ve normal hayata dönmek. Ancak PJAK’tan ayrılmak, neredeyse kesin bir ölüm riskini göze almak anlamına gelir.

Kitap, Bahar’ın kaçış sürecini adım adım anlatır: arkadaşlarının ölümüne tanıklık etmesi, kalmakla gitmek arasında yaşadığı ikilemler, korku ve umudun iç içe geçtiği bir psikolojik gerilim…

Sonunda Bahar, örgütün kontrolündeki bölgeden kaçmayı başarır ve Irak’ın Süleymaniye kentine ulaşır. Ama orada bile güvensizlik peşini bırakmaz. Son kararı ise İran’a dönmek olur, en azından orada göreli bir güven ve sükûnet bulabileceğini düşünür.

Yapısal olarak “Kandil”, belgesel anlatı ile kurgu arasındaki sınırda hareket eder. Dili sade ve rapor tarzındadır; ancak kritik anlarda, detaylı betimlemeler ve derin diyaloglarla, karakterlerin iç dünyasına nüfuz eder. Tematik olarak eser, ideolojik aldatma ve bunun gençler üzerindeki yıkıcı etkisini inceler, adalet ve özgürlük arayışıyla yola çıkan gençlerin, kapalı ve şiddet temelli yapılara nasıl esir olduklarını gösterir.

Bahar’ın hikâyesinin arka planında ise, Kürdistan toplumunun silahlı çatışmalardan aldığı psikolojik yaralara dair daha geniş bir tablo çizilir.

Sonuç olarak “Kandil”, ülkenin batısındaki gerçek tarihsel ve toplumsal olaylardan beslenen kurgusal bir eserdir; Özgürlük arayışında kendini başka bir esaretin içinde bulan bir kadının hikâyesini anlatır.

News ID 1931601

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha