14 Nis 2025 07:54

Tasavvufun derinliklerinden yükselen bir bilge: Ferîdüddin Attâr Nişâbûrî

Tasavvufun derinliklerinden yükselen bir bilge: Ferîdüddin Attâr Nişâbûrî

Bugün, tarih boyunca bilim, sanat, edebiyat ve birçok alanda iz bırakmış, günümüzde hâlâ eserleriyle anılan İranlı büyük mutasavvıf ve edebiyatçı Ferîdüddin Attâr’ın anma günü.

Tarih boyunca bilim, sanat, edebiyat ve birçok alanda iz bırakmış, günümüzde hâlâ eserleriyle anılan pek çok değerli isim olmuştur. Bu önemli şahsiyetlerden biri de hiç şüphesiz Ferîdüddin Attâr’dır.

Tasavvufun derinliklerinden yükselen bir bilge: Ferîdüddin Attâr Nişâbûrî

Attâr Nişaburî kimdir?

Asıl adı Muhammed bin İbrahim el-Attâr en-Nişâbûrî el-Hemedânî olan Ferîdüddin Attâr, 1130-1140 yılları arasında İran’ın Nişabur kentinde dünyaya gelmiştir. Babası, ilaç ve şifalı bitkiler konusunda uzman bir attar (eczacı) olduğu için, Attâr da bu mesleği küçük yaşlarda öğrenmiş ve aynı alanda çalışmıştır. "Attâr" lakabı da bu meslekten gelmektedir.

Ancak Ferîdüddin sadece tıpla ilgilenmekle kalmamış, aynı zamanda tasavvuf yoluna yönelerek büyük mutasavvıflardan biri hâline gelmiştir. Birçok farklı şeyhe hizmet etmiş, tasavvuf felsefesiyle derinleşmiştir. Öyle ki Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Şeyh Galip gibi önemli isimler ondan övgüyle söz etmiştir.

Tasavvufun derinliklerinden yükselen bir bilge: Ferîdüddin Attâr Nişâbûrî

Hayatı hakkında çok fazla bilgi olmasa da, yapılan araştırmalar genç yaşta anne ve babasını, daha sonra ise 30’lu yaşlarında oğlunu kaybettiğini göstermektedir

Gençliğinden itibaren tıp, bitkiler ve eczacılıkla ilgilenmiş, bir yandan da edebiyat ve tasavvufa yönelmiştir.

Şiir ve hikâyelere olan ilgisiyle, dönemin önde gelen şairlerinden biri olmuştur. Tasavvufa yöneldiği yıllardan itibaren Mekke, Medine, Şam, Irak, Mısır, Hindistan ve Türkmenistan gibi birçok bölgeyi dolaşmış, sonunda memleketi Nişabur’a dönerek burada sakin bir hayat sürmeye başlamıştır. Ancak bu huzurlu dönem, Moğolların Nişabur’a saldırmasıyla sona ermiş ve Ferîdüddin Attâr şehit edilerek hayatını kaybetmiştir.

Ferîdüddin Attâr’ın Eserleri

Ferîdüddin Attâr, hayatı boyunca edindiği tecrübeler ve derin ilmi birikimiyle çok sayıda önemli esere imza atmıştır. İran ve İslam edebiyatında büyük öneme sahip bu eserler, sade ve anlaşılır diliyle herkesin ilgisini çekmiştir.

Karmaşık tasavvufi terimlerden uzak duran Attâr, düşüncelerini halkın anlayabileceği bir dille aktarmıştır. Eserlerinde sık sık hikâyeler ve temsiller kullanmış, özellikle âşıkların acılarını işlerken olayları içten ve derin bir şekilde dile getirmiştir. Bu da onun metinlerine güçlü bir samimiyet ve akıcılık kazandırmıştır.

Onun eserlerinde sadece bir edebiyatçı değil, aynı zamanda bir dervişin kalbi, bir şairin duyguları ve bir halk adamının sesi duyulur. Hem yaşadığı dönemi hem de tasavvufî düşüncelerini yansıtan bu kıymetli eserlerden bazılarını sizin için derledik:

İlâhînâme

6500 beyitlik bir mesnevidir. Çerçeve hikâye, bir hükümdarın altı oğluna dünyada en çok arzu edip elde etmek istedikleri şeyleri sorması, onların da sırasıyla cevap vermeleridir. Her biri insanın ihtiraslarından birini temsil eden arzular etrafında gelişen hikâyede baba bunların mânasızlığını gösterir.

On iki hikâyeden oluşan bu eserde, bir hükümdarın altı oğlunun dünya nimetlerine olan düşkünlüğü işlenir. Attâr, her birinin arzusu üzerinden tasavvufi mesajlar verir.

İlâhînâme ilk olarak Şemseddin Sivâsî (ö. 1597) tarafından manzum olarak Anadolu Türkçesi’ne, A. Gölpınarlı tarafından da düz yazı halinde günümüz Türkçe’sine çevrilmiştir (İstanbul 1947). Eser H. Ritter (Leipzig-İstanbul 1940) ve F. Rûhânî (Tahran 1339/1960) tarafından neşredilmiştir.

Esrârnâme

Attâr’ın ilk tasavvufî mesnevisidir. Yirmi altı bölüme ayrılan eser küçük hikâyelerden meydana gelmiştir. Çerçeve hikâye yoktur. Sâdık Gevherîn tarafından neşredilen (Tahran 1338/1959) eser XV. yüzyılda Ahmedî Akkoyunlu tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

Musîbetnâme

5740 beyitlik bir mesnevi olup Cevâbnâme adıyla da bilinir. Attâr’ın tasavvufî görüşlerini ve fikrî dünyasını en düzenli şekilde aksettiren mesnevisidir. Kırk bölüme ayrılan eserde sâlikin önce melekler arasında ve öteki dünyada, sonra da bu âlemde dolaşması, peygamberlere başvurması, daha sonra duygu, hayal ve akıl ile ruha giderek bunlara Allah’ı sorması, neticede Allah’ı kendi içinde bulması hikâye edilmiştir. Bu mesnevi N. Visal tarafından yayımlanmıştır (Tahran 1338/1959).

Hüsrevnâme

Gül ü Ḫüsrev veya Gül ü Hürmüz de denen bu eser, Attâr’ın tasavvufî olmayan tek mesnevisidir. Bu mesnevide Rum kayserinin gayri meşrû oğlu Hüsrev ile Hûzistan şahının kızı Gül’ün aşk maceraları anlatılır. Bu aşk hikâyesi, hakkında hiçbir bilgi bulunmayan Bedr-i Ahvâzî adlı bir kimse tarafından mensur olarak yazılmış, daha sonra Attâr aynı konuyu bu eserden nazma çekmiştir. Aşk macerasının Ahvaz’da geçmesi sebebiyle mesnevideki çerçeve hikâye o yöredeki mahallî menkıbeler üzerine kurulmuştur. Bu mesnevinin eski ve yeni olmak üzere iki versiyonu vardır. Eski olanı, Attâr’ın meşhur tasavvufî mesnevisi Manṭıḳu’ṭ-ṭayr’ın nazmedilişinden yani 1187’den önce kaleme alınmıştır ve yenisine göre çok daha uzundur. Özet şeklindeki yeni versiyon ise çok daha sonra nazmedilmiştir.

Muhtârnâme

Attâr’ın 5000’i aşkın rubâîsinden seçerek konularına göre elli bölümde tertip ettiği bir rubâîler mecmuasıdır. Mecmuanın ilk üç bölümü tevhid, na‘t ve ashabın menâkıbına dairdir; 4-9. bölümlerde önemli tasavvufî mazmunlar üzerinde durulur; 10-29. bölümlerde mânevî ve ahlâkî konular işlenir; 30-49. bölümlerde aşk ve aşkın tecellîleriyle sevgilinin vasıfları incelenir; bu arada 44. bölümde “kalenderiyyât”a bir parça yer verilir; son bölümde ise şairin şahsî temennisi dile getirilir.

Mantıku’t-Tayr (Kuşların Dili)

Mantıku’t-Tayr, Attâr’ın en meşhur eseridir. Maḳālâtü’ṭ-ṭuyûr veya Ṭuyûrnâme adlarıyla da anılan ve 1187’de kaleme alınan bu eser, temsilî bir şekilde vahdet-i vücûd inancını anlatan bir mesnevidir. Tasavvufi alegorilerle dolu bu eserde, Simurg'u aramak için yola çıkan kuşların yolculuğu anlatılır. Her kuş bir insan tipini temsil eder ve bu yolculuk, insanın hakikati bulma sürecini simgeler.

Dîvân

Mesnevilerindeki tasavvufî fikirleri lirik bir tarzda ifade ettiği eseridir. 10.000 beyitlik divanın henüz ilmî bir neşri yapılmamıştır.

Teẕkiretü’l-evliyâ

Büyük sûfîlerin hal tercümelerinden bahseden ve bazı sözlerini nakleden mensur bir eserdir. Attâr’ın çok tanınmış ve birçok dile çevrilmiş olan bu eserinin sonradan istinsah edilen bazı nüshalarına yirmi beş sûfînin hal tercümesi daha eklenmiştir. Teẕkiretü’l-evliyâʾ, ilk olarak Aydınoğlu Mehmed Bey zamanında adı bilinmeyen bir kişi tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Eserin en tanınmış tercümesi ise Sinan Paşa’ya aittir. Teẕkiretü’l-evliyâʾnın son tercümesi Süleyman Uludağ tarafından yapılmıştır (İstanbul 1984). Bu sekiz eserle kendisi tarafından imha edilen Cevâhirnâme ve Şerḥu’l-ḳalb mesnevilerinin adları Ḫüsrevnâme ve Muḫtârnâme’nin önsözlerinde zikredilmiştir.

Ferîdüddin Attâr’ın eserleri, sahip olduğu tasavvufi ve edebi derinlik sayesinde yüzyıllar boyunca farklı dillerde çevrilmiş ve birçok okuyucuya ulaşmıştır.

Tasavvufun derinliklerinden yükselen bir bilge: Ferîdüddin Attâr Nişâbûrî

İşte Attâr’ın Türkçeye çevrilen başlıca eserleri:

1. Mantıku’t-Tayr (Kuşların Dili)

Ahmed Gülşehrî tarafından 14. yüzyılda “Mantıku’t-Tayr” adıyla manzum olarak çevrilmiştir. Bu çeviri klasik Türk edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir.

Günümüzde sadeleştirilmiş modern Türkçe çevirileri de mevcuttur (Ramazan Şeşen, Abdülbaki Gölpınarlı, Agâh Sırrı Levend)

2. Tezkiretü’l-Evliyâ (Velilerin Hatıraları)

Bu eser de birkaç kez Türkçeye çevrilmiştir. En bilinenlerinden biri Ramazan Şeşen’in yaptığı çeviridir.

3. İlâhînâme

Mehmet Kanar ve başka araştırmacılar tarafından çevrilmiş versiyonları bulunmaktadır.

Attâr’ın bazı şiirleri ve hikâyeleri, tasavvuf antolojilerinde veya akademik çalışmalarda Türkçeye çevrilmiş hâlde yer almaktadır

News ID 1926000

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha