Mehr Haber Ajansı: Türkiye’nin barış süreci, bölgedeki dinamikleri derinden etkileyen önemli bir konu olarak gündemdeki yerini koruyor.
PKK, Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) bağlı Süleymaniye kentinde düzenlenen bir törenle silah bıraktı. Törende, 30 kişi silahlarını yakarak imha etti.
Yeni çözüm süreci kapsamında PKK’nın fesih ve silah bırakma kararının ardından yürütülecek süreçte gerekli yasal düzenlemeler ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan komisyon, ilk toplantısını geçen hafta gerçekleştirdi. Komisyonun adı “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” olarak belirlendi ve 12 maddelik çalışma usul ve esasları oybirliğiyle kabul edildi.
Peki, süreç şu an nasıl ilerlemektedir ve bunun bölge üzerindeki etkileri neler olacaktır?
Bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili ve DEM Partisi İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan, Mehr Haber Ajansı Türkçe Sitesi Müdürü Azar Mahdavan'a verdiği röportajda PKK’nın silah bırakma süreci ve barışın sağlanmasına yönelik son gelişmeleri değerlendirdi. Şimdi, bu önemli röportajın detaylarına birlikte bakalım.
1- PKK sayın Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılıp siyasi faaliyetlerine devam etmesinin taraftarı. Son zamanlarda kendileri için umut hakkından da bahsediliyor. Eğer bu talep yerine getirilmezse PKK ile Türkiye'deki iktidar partisi arasındaki barış sürecinin çıkmaza girmesine neden olabilir mi?
Bu süreç doğrudan Türkiye’de yürüyen bir süreç olsa da etkileri çok daha geniş bir alanı kapsıyor. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ve sonrasında yaşanan gelişmeler herkes için kaçınılmaz olarak değişim ve dönüşümü gerekli kılıyor. Bu sürecin ortaya çıkaracağı her sonuçtan bölgedeki güçlerin tamamı şu veya bu düzeyde etkileniyor, etkilenecektir. Bu süreç bir özgürlük sürecidir, farklılıkların kabul edilmesi ve düşmanlıkların sona erdirilmesi sürecidir. Bunun doğal sonuçlarından biri de elbette bu sürecin başat aktörü olan Sayın Öcalan’ın çalışma ve sürece daha fazla katılma koşullarının yaratılmasıdır. Ancak Sayın Öcalan kendi özgürlüğünü hiçbir zaman kişisel bir özgürlük meselesi olarak ele almadı. Örgütü ve liderlik ettiği halk elbette onun özgürlüğünü istiyor, bunu savunuyor. Bunun da haklı ve meşru gerekçeleri var. Ama sayın Öcalan’ın değerlendirmesi bu sürecin sadece kişisel özgürlüğü indirgenmemesi yönündedir. Sayın Öcalan genel olarak toplumsal özgürlüğü savunuyor ve kendi özgürlüğünü de toplumsal özgürlüğün bir parçası olarak ele alıp değerlendiriyor.
2- PKK sembolik olarak silahlarını yaktı. Peki Türk devleti barış sürecine bağlı herhangi bir adım atmış mı?
Bu süreçte şimdiye kadar önemli gelişmeler yaşandı. Öncelikle Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de partimizle el sıkışması ardından bilinen çıkışları geldi. Sonrasında Sayın Öcalan inisiyatif alarak 27 Şubat’ta tarihi çağrıyı yaptı. PKK bunun üzerine kongresini toparlayarak Öcalan’ın çağrısına anında cevap verdi ve fesih sürecini başlattı. 11 Haziran’da Süleymaniye’de sembolik silah yakma törenine tanıklık ettik. Sayın Erdoğan ve iktidar partisi bu sürecin yürümesi için irade beyanında bulundu. Bütün bunlar tarihi ve önemli gelişmelerdir. Sürecin bu noktaya gelmiş olması çok kıymetlidir. Şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisinde geniş yelpazede bir komisyon kuruldu. Sürecin hukuki ve siyasi zeminini oluşturmak için kurulan bu komisyon hem kuruluşu hem işleyişi açısından yine aynı derecede tarihi niteliktedir. Görüldüğü gibi karşılıklı önemli adımlar atılmıştır. Dolayısıyla süreç kendi dinamikleri içerisinde sağlıklı bir şekilde ilerlemektedir. Kimi zorluklar olsa da sürecin başarıya ulaşacağına inanıyoruz.
3- Hukuki açıdan (Türk hukuku açısından), silahsızlanma süreci başarılı olursa, Kandil'in silahlı liderlerinin ve mevcut PKK üyelerinin akıbeti ne olacak? Türkiye'deki ailelerinin yanına dönüp sivil siyasi faaliyette bulunabilecekler mi? Siz bu barış sürecinin öncülerinden bir olarak bu konuda adımlar atıyor musunuz?
Biz genel olarak bu sürece bakarken, tek tek kişiler ne olacak üzerinden bakmıyoruz, demokrasi, insan hakları, özgürlükler ne olacak diye bakıyoruz. Bahsettiğiniz aktörler de sürece bu çerçeveden bakıyor ve anlam biçiyorlar. Süreç başarılı olursa demokratik siyaset alanı genişler, özgürlükler gelişir. Dolayısıyla böyle bir ortamda insanların ailelerinin yanına gelip gelmeyeceği yönündeki sorular anlamsız olur. Elbette insanlar kendi ülkelerine dönecek ve siyasete katılma haklarını kullanacaklardır.
4- PKK mensupları ile Türk ordusu arasında 41 yıldır süren silahlı çatışma ve binlerce Türk askeri ve PKK üyelerinin hayatının kaybetmesine ya da yaralanmasını göz önüne alındığında, Türk toplumu Kürtler ve Türkler arasında gerçek bir barış ve kardeşliğin gerçekleşmesine hazır mı? Bu konunun gelecekteki toplumsal ve politik zorluklarına dair öngörünüz nedir?
Bunca yıldır yaşanan ağır acılara, travmalara, insani, ahlaki ve ekonomik kayıplara rağmen toplumlar arasında bir düşmanlık oluşmamıştır. Bu sürecin ilerlemesinin en büyük şansı budur. Toplum çözüm konusunda her zaman siyasetten daha ileri düzeyde bir hassasiyete, duyarlılığa ve bilgeliğe sahiptir. Süreç bu noktaya gelmişse bunda toplumun bu ferasetinin payı büyüktür. Süreç topluma rağmen değil toplumun desteği ile yürüyor. Bugün çözüm ve barış arayışlarına toplumun çok büyük bir bölümü açık destek vermektedir. Hatta kimi barış karşıtı, çözüm karşıtı girişimlere, mühendislik arayışlara bozguncu tutumlara bu toplum prim vermemektedir. Toplum barışa hazırdır, asıl mesele halk adına halka rağmen siyaset yapanların ve geleceğini bu savaşa bağlayan güç odaklarının yıkıcı tutumudur. Savaşı yaratan bu noktaya getiren toplum değildir, toplum bu sorunun mağdurudur ve mağduriyetini gidermesinin tek yolu da bu sürecin başarıya ulaşmasıdır.
5- Bildiğiniz gibi İran da senelerdir PJAK meselesi ile mücadele etmektedir. Peki başlatılan bu barış süreci bölge ve Türkiye'nin komşusu olan İran için etkisi nasıl olacak?
Barış ve Demokratik Toplum süreci tüm Ortadoğu’ya demokrasi, barış ve özgürlük çağrısıdır. Aynı zamanda tarihi bir şanstır. Bilinen inkar, isyan ve çatışma yöntemlerin terk edilerek yeni bir siyaset yolunun denenmesine davettir.
İran gibi kadim bir medeniyetten, tarihi kökleri derin bir ülkeden beklenen bu değişim dönüşüm sürecine öncülük yapmasıdır ya da en azından bu değişim dönüşüm sürecine ayak uydurmasıdır. İran halkının da güvenliği, geleceği, barışa ve demokrasiye bağlıdır.
Ülkeleri güçlü kılan şimdiye kadar yaratılan inancın aksine silahlanma ve savaş değil demokrasidir, özgürlüktür, barıştır.
Kürt halkı bulunduğu her yerde demokrasi ve barış mücadelesinin yılmaz bir parçasıdır, emekçisidir. Bunun kıymetinin bilinmesi gerekir. Bu vesileyle İran halkına ve yönetimine çağrımız, kendi sorunlarını kendi iç dinamikleriyle, demokratik barışçıl yöntemlerle çözmesidir.
yorumunuz