2019 yılında Ömer El Beşir’in devrilmesiyle başlayan süreç, Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların derinleşmesine ve bölgedeki güç dengelerinin sarsılmasına yol açtı.
Sudan, 15 Nisan 2023'ten beri ordu ile dış destekli HDK arasında şiddetli çatışmalara sahne oluyor.
Ülkenin batısındaki Darfur bölgesinin en büyük kenti Faşir, şiddetli çatışmaların ardından büyük ölçüde HDK’nin kontrolüne girdi.
Onbinlerce kişinin çatışmalardan kaçtığı kentte HDK’nin sivilleri zorla yerinden çıkardığı ve çok sayıda silahsız kişiyi öldürüp işkence ettiği anlar HDK mensuplarının paylaştığı videolara yansımıştı.
1- El-Faşir’in düşüşü, insan hakları ihlallerinin sembolü olarak kabul ediliyor. İlk üç günde çoğunluğu Masalit etnik grubundan olmak üzere 1.500’den fazla sivilin öldürüldüğü ve etnik temizliğe maruz kaldığı bildirildi. Bu gelişmelerin iç siyasi krizlerle bağlantısını ve yabancı aktörlerin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Size özetle şunu söyleyeyim: Evet, El Faşir bu teröristlerin eline düştü. Birçok insan hayatını kaybetti; etnik temizlik maalesef yaşanıyor. Oradaki insanlar, dinlerinden, dillerinden ve renklerinden dolayı öldürülüyor. Bu Hızlı Destek Kuvvetleri terör örgütü, Birleşik Arap Emirlikleri tarafından destekleniyor ve bu örgüt katliam yapıyor. Siyonist rejimin de bu işin içinde. Başka bir aktör de Libya’daki Hafter grubu. Ayrıca, Orta Afrika ülkesi Çad’daki rejim de bu gruba destek veriyor. Dolayısıyla, Sudan’da yaşananlar sadece El Faşir ile sınırlı değil; başka şehirlerde de aynı olaylar yaşanıyor. Hem dış aktörler hem de iç aktörler benzer davranışlar sergiliyor. Dolayısıyla durum çok kötü ve vahim.
2- Sudan’ın yabancı müdahaleci ülkeler için önemli hale gelmesinin sebepleri nelerdir?
Son dönemde müdahil olduğu ispatlanan bir devlet var: Birleşik Arap Emirlikleri. Az önce bahsettiğim ülkeler; Libya, İsrail rejimi ve bazı Çin teknolojilerini kullanarak Sudan’a saldırıyorlar. Bu durum, önemli SİHA’ların teröristlerin eline geçtiği anlamına geliyor. Dolayısıyla, son günlerde bu gruplar üstünlük kazandı.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu kadar agresif bir politika izlemesinin sebeplerinden biri, Müslümanlarla mücadele etme amacıdır. Zaten Batı’nın verdiği bir misyonu üstlenmiş durumda ve bunu yerine getirmeye çalışıyor. İkinci neden ise Sudan’da çıkarılan altınların kontrolünü sağlamaktır. Ayrıca, Sudan’da Araplaştırma projesinin bir devamı olarak da değerlendirilebilir.
Birleşik Arap Emirlikleri, sanki Arapların hukukunu koruyan bir aktör haline geldi; ancak bu durum etnik temizliğe ve demografik değişime neden oluyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin hedefi, Sudan’ın tüm imkanlarını kontrol altına almak ve kendi iktidarını Sudan’da pekiştirmektir. Bu durum, yalnızca Birleşik Arap Emirlikleri ile sınırlı değil; batılı güçlerin ve özellikle Siyonist rejimin bu olayların arka planında yer aldığını belirtmek gerekir.
Bu olayları sadece Sudan ile sınırlı düşünmemek gerekiyor; Libya’da, Tunus’ta, Lübnan’da, Irak’ta ve Yemen’de neler yaşandığını görmek, Sudan’a uygulanan stratejiyi anlamak açısından önemlidir. Ülkeleri parçala, böl ve yönet stratejisiyle merkezî hükümetleri zayıflatmaya çalışıyorlar.
3- Sudan’daki son gelişmelere yönelik uluslararası tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son dönemde Sudan’da yaygınlaşan bir slogan var: “Sudan’ın Sudan’dan başka dostu yoktur.” Bu ifadenin arkasında yatan gerçek, Sudan’ı destekleyen hiçbir devletin olmamasıdır. Uluslararası toplumun bu yaşananlara yönelik tepkisi ise genellikle yalnızca medya ile sınırlı kalmıştır.
Ancak, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin başındaki kişinin bir terör örgütü lideri olarak tanımlanması, diplomatik dengeleri değiştirebilir ve bu durumda onu izole etmek gibi olumlu gelişmelere yol açabilir. Dolayısıyla, Fasher’de yaşanan katliamın da aynı şekilde uluslararası alanda yankı bulması, Gazze’de yaşanan olaylarla karşılaştırıldığında önemli bir adım olacaktır.
Özellikle sivil toplum kuruluşları (STK’lar), Batı’da Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı çıkıyor ve boykot uygulama hamlelerinin başladığını görebiliyoruz uluslararası arenada. Dolayısıyla, Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu konuda geleceği olmayacağını ve kaybeden bir aktör olacağını biliyoruz. Çünkü Batı’daki tüm yatırımlarını bloklamak mümkün olabilir; belki birisi aklını başına alır ama bu devlet aklı başına gelmez. İran’ı nasıl hedef alıyorsa, Sudan’ı da aynı şekilde hedef alıyor. Dolayısıyla, biz de benzer bir kaderi paylaşıyoruz.
4- Mevcut durum ve müdahil güçler göz önüne alındığında, Sudan’ın geleceği için beklentiler ve olası senaryolar nelerdir? Ayrıca, Sudan’daki mevcut durumun üstesinden gelmek için olası ve gerçekçi çözümler neler olabilir?
Şimdi, hedeflere değinecek olursak, merkezi hükümetleri zayıflatmak, ülkeyi bölmek ve Sudan’da iki hükümet kurmak istiyorlar. Bu stratejiyle Sudan’ı zayıflatıp, bölgede yaşananlardan uzak, zayıf bir ülke haline getirmek istiyorlar. Çünkü Sudan, bir zamanlar Hamas’ı destekleyen önemli ülkelerden biriydi ve bu nedenle Siyonistler tarafından cezalandırılıyor.
Ayrıca, Arap krallıkları da Sudan halkının demokratikleşmesini ve seçim yapılmasını istemiyor. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin lideri Dagalo ailesi, kendilerini kral yapma planları yapıyor. Dolayısıyla senaryoları, Sudan’ı parçalamak, iki ülkeye bölmek ve kaotik bir duruma sokarak zayıf, iç savaşlarla boğuşan bir ülke haline getirmektir.
Çözüm konusunda ise diplomatik çözümlerin her zaman önemli olduğunu belirtmek istiyorum; ancak bunu beklemiyoruz, çünkü bu hamleler küresel bir boyut taşıyor. Sudan’da yaşananlar, Batı’nın ve Amerika’nın bu bölgeye yönelik izlediği politikanın bir devamı niteliğindedir. Dolayısıyla, ülkenin parçalanması, sosyal olarak zayıflatılması ve ekonomik olarak paramparça edilmesi hedefleniyor; bu süreç, Sudan’ı başarısız bir devlet haline getirmeyi amaçlıyor.

yorumunuz