İran ile ABD arasında uzun süredir askıya alınan diplomatik temaslar yeniden gündeme geldi. iki ülke arasında nükleer program ve yasa dışı yaptırımların kaldırılmasına yönelik dolaylı müzakereler 12 Nisan Cumartesi günü İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff arasında, Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamed el-Busaidi’nin arabuluculuğunda Maskat’ta yürütüldü.
İki ülke arasında yapılan dolaylı görüşmelerin ilk turu tamamlanırken taraflar gelecek hafta yeniden bir araya gelinmesi konusunda mutabakata vardı. Görüşmeler sonucunda hem İran hem de ABD tarafı müzakerelerin "olumlu ve yapıcı" olduğunu açıkladı.
Mehr Haber Ajansı, İran- ABD müzakerelerine ilişkin Uluslararası ilişkiler uzmanı Doç. Dr. Yeşim Demir ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
- Geçtiğimiz cumartesi günü yapılan görüşmelerin hem İran hem de ABD tarafından olumlu olarak açıklanmasını göz önüne alındığında, bundan sonraki görüşmelerin verimli geçeceğini öngörebilir miyiz? İran kaynakları, İran'ın uranyum zenginleştirme programını kaldırıp durdurmayı asla kabul etmeyeceğini vurguluyor. Bu yorumlara göre iki ülke arasındaki müzakere sürecindeki temel zorluk nedir?
Umman’da gerçekleştirilen ve ABD Başkanı Barack Obama döneminden bu yana ilk yüz yüze görüşmeye ilişkin olarak hem İran hem de ABD tarafından nükleer program müzakerelerinin verimli ve yapıcı geçtiğine dair olumlu açıklamalar yapılmıştır. Bu durum, müzakere sürecinin geleceği açısından olumlu bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Ancak, sonraki görüşmelerin verimli geçmesi, tarafların talepleri ve karşılıklı tavizleri çerçevesinde, eşit şartlarda bir müzakere yürütmelerine bağlıdır.
Müzakere sürecindeki temel zorluk, İran’ın uranyum zenginleştirme programından vazgeçmeme kararlılığı ile ABD’nin bu programın tamamen sona erdirilmesi yönündeki talebi arasındaki derin uzlaşmazlıktır. ABD, İran’ın nükleer kapasitesini sınırlamak istemekte. Aksi hâlde askeri müdahale seçeneğini gündemde tutmaktadır. Öte yandan, İran, nükleer faaliyetlerinin yalnızca barışçıl enerji üretimi amacı taşıdığını vurgulayarak, uranyum zenginleştirme hakkından vazgeçmeyeceğini açıkça ifade etmektedir. Bu çerçevede, müzakere sürecindeki temel zorluk, tarafların nükleer program konusunda uzlaşıya varıp varamayacaklarıdır.
Bu bağlamda, 2018 yılında Donald Trump’ın ABD’yi tek taraflı olarak KOEP’ten (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) çekmesiyle başlayan güvensizlik ortamı müzakerelere de olumsuz yansımaktadır. Trump yönetiminin anlaşma sağlanamaması hâlinde iç politikada baskı görme riski, süreci daha da karmaşık hâle getirmektedir.
İran açısından bakıldığında ise ekonomik kriz ve yaptırımların ağır yükü ile birlikte Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından bölgedeki nüfuzunun sorgulanması, Tahran’ın müzakere sürecine karşı daha temkinli ve stratejik bir tutum benimsemesine neden olmaktadır. Bu unsurların birer baskı aracı olarak kullanılma ihtimali, müzakere sürecini zorlaştıran diğer önemli bir engel olmaktadır.
Sonuç olarak, her iki tarafın da kısa vadeli kazanımlara odaklanmak yerine, uzun vadeli istikrar ve iş birliğini hedeflemesi gerekmektedir. İran’ın yalnızca yaptırımların kaldırılmasını veya ABD-İsrail kaynaklı bir askeri tehdidi önlemeyi amaçlamaması; ABD’nin ise anlaşma sağlanamazsa askeri müdahale seçeneğini bir pazarlık unsuru olarak kullanmaktan kaçınması önem arz etmektedir. Tarafların müzakere masasına tehdit söylemleriyle oturmaları, sürecin sağlıklı ilerlemesini engelleyecektir. Bu nedenle müzakerelerin başarıya ulaşabilmesi için, her iki devletin de bölge barışını koruyacak ve ikili ilişkileri geliştirecek gerçekçi adımlar atması gerekmektedir.
- Müzakerelerde iki önemli nokta var: Birincisi, bu müzakerelerin İran'ın talebi üzerine dolaylı olarak yürütülmesi; İkincisi, görüşmelerin sadece İran nükleer meselesi çerçevesinde sürdürülmesi. Pek çok uzman, İran'ın bu iki talebinin yerine getirilmesini, Tahran'ın bu müzakerelerde üstünlük sağlaması olarak değerlendiriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Müzakere, devletlerin, kurumların veya bireylerin kendi çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla taraflar arasında iletişime dayalı olarak yürüttükleri bir çözüm ve irade sürecidir. Taraflar arasında tehdit unsurlarının bulunduğu durumlarda ise genellikle doğrudan müzakere yerine dolaylı müzakere tercih edilmektedir. Dolaylı müzakere, taraflar arasında daha esnek ve çözüme daha elverişli bir ortamın oluşmasına katkı sağlayabilir. Özellikle güven sorununun ön planda olduğu durumlarda, diplomatik krize yol açabilecek risklerden kaçınmak açısından bu yöntem önemlidir. Böylece, müzakerelerin başarısız olması halinde ortaya çıkabilecek siyasi sorumluluklar ve riskler de azaltılmış olur.
İran ile ABD arasında yürütülen dolaylı müzakereler yalnızca bölgesel istikrar açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin ulusal güvenliği bakımından da önem taşımaktadır. Türkiye, nükleer faaliyetlerin barışçıl ve sivil enerji amaçlarla geliştirilmesine karşı olmamakla birlikte nükleer silahların üretilmesine ve yayılmasına karşıdır. Bu durum, Türkiye'nin güvenlik çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir.
İran ile ABD arasında tarihsel geçmişe dayanan bir gerilim söz konusudur. Bu nedenle, İran açısından doğrudan yürütülecek bir müzakere süreci, iç kamuoyunda taviz olarak algılanabilir ve toplumsal ya da siyasi tepkilere yol açabilir. İran, içinde bulunduğu zorlu ekonomik koşullara rağmen, ABD’ye karşı dirençli bir tutum sergileyerek yapıcı bir duruş sergilemiş; Batılı devletlere karşı ise uzlaşmacı bir imaj yaratmayı başarmıştır. Bu durum, kamuoyunda İran’ın müzakerelerde üstünlük sağladığı yönünde yorumlara neden olmuştur. Her ne kadar bu durum kesin bir üstünlük anlamına gelmese de İran’ın süreci taktiksel açıdan başarılı bir şekilde yönettiği ifade edilebilir. Bununla birlikte, ABD yaptırımları hâlen yürürlüktedir ve taraflar arasında temel sorunlar henüz kalıcı bir çözüme kavuşturulamamıştır.
- Türkiye, İran'a yaptırım uygulanmasına karşı çıkanların başında geliyor. Ankara hükümetinin İran-ABD müzakerelerine ilişkin mevcut bakış açısı nedir? Bu müzakerelerin başarısının Türkiye'ye, özellikle Tahran-Ankara ilişkilerine nasıl bir etkisi olacak?
Türkiye, dış politikasında benimsediği “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi doğrultusunda hem bölgesel hem de dünya barışından yana tutum sergilemiştir. Bu çerçevede, İran ile ABD arasında yürütülen dolaylı müzakereler yalnızca bölgesel istikrar açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin ulusal güvenliği bakımından da önem taşımaktadır. Türkiye, nükleer faaliyetlerin barışçıl ve sivil enerji amaçlarla geliştirilmesine karşı olmamakla birlikte nükleer silahların üretilmesine ve yayılmasına karşıdır. Bu durum, Türkiye'nin güvenlik çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir.
Aynı zamanda, İran’a uygulanan ekonomik yaptırımlar, Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla, İran ile ABD arasında yürütülen müzakerelerin olumlu sonuçlanması yalnızca bölgesel gerilimleri azaltmakla kalmayacak aynı zamanda Türkiye’nin İran ile olan ekonomik ilişkilerine de olumlu yansımalar sağlayacaktır.
- Bölgede çeşitli krizlerin yaşandığı ve İsrail rejiminin İran ile ABD arasındaki müzakerelerden memnun olmadığı bir ortamda, bu müzakere turu bölgede barışçıl bir ortam yaratabilir mi?
İran ile ABD arasındaki müzakere görüşmelerinin barışçıl bir ortam yaratma potansiyeli hem umut verici hem de zorluklarla doludur. İran ile ABD arasında sorun teşkil eden Gazze, Lübnan, Yemen ve Suriye kaynaklı gerginlikler, müzakere sürecine zarar verebilecek nitelikte konulardır. Müzakerelerin bölgedeki barışçıl bir ortamın tesisi açısından bir fırsat olduğu kadar bu sürecin oldukça zorlu geçeceği de açıktır. Bu nedenle, tarafların müzakere sürecinde iç ve dış etkenlerden mümkün olduğunca uzak durmaları gerekmektedir.
Doğrudan ya da dolaylı şekilde yürütülen müzakerelerde taraflar arasında iletişim sağlandığında, bölgedeki olası çatışmaların ve gerginliklerin önüne geçilebilir. KOEP benzeri bir anlaşmayla nükleer silahlanma endişeleri azaltılabilir, bölge ülkelerinin güvenlik kaygıları hafifletilebilir ve silahlanma yarışı önlenebilir. Ayrıca, İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte bölgedeki ticari ilişkilerin gelişmesi mümkün hale gelebilir. Ancak, müzakerelerde ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar, bu olumlu ihtimallerin tersine dönmesine neden olabilir.
İç etkenler bağlamında, tarafların uzlaşmaya istekli olmaları ve karşılıklı güven sorununu ortadan kaldırmaları çözüm için temel bir adımdır. Ancak, ABD Başkanı Donald Trump’ın öngörülemez diplomatik stratejileri bu süreci sekteye uğratma potansiyeli taşımaktadır. Özellikle Trump yönetiminin İran’ın füze programlarına kısıtlama getirme ve İran’ın bölgedeki örgütlere verdiği desteği sonlandırma yönündeki talepleri, müzakereler açısından önemli birer engel oluşturabilir.
Dış etkenler açısından ise İsrail’in müzakere sürecine yönelik olumsuz tutumu, her türlü uzlaşmaya karşı çıkması ve İran’ın nükleer tesislerini tamamen ortadan kaldırma yönündeki yaklaşımı, süreci zorlaştırmaktadır. Ayrıca, Arap devletlerinin sürece nasıl bir destek vereceği belirsizliğini korumakta ve bu durum müzakerelerin önünde başka bir engel teşkil etmektedir.
Doğrudan ya da dolaylı şekilde yürütülen müzakerelerde taraflar arasında iletişim sağlandığında, bölgedeki olası çatışmaların ve gerginliklerin önüne geçilebilir. KOEP benzeri bir anlaşmayla nükleer silahlanma endişeleri azaltılabilir, bölge ülkelerinin güvenlik kaygıları hafifletilebilir ve silahlanma yarışı önlenebilir. Ayrıca, İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte bölgedeki ticari ilişkilerin gelişmesi mümkün hale gelebilir. Ancak, müzakerelerde ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar, bu olumlu ihtimallerin tersine dönmesine neden olabilir.
yorumunuz