3 Haz 2020 08:11

İmam Humeyni milletlere ayakta durabilmeyi öğretti

İmam Humeyni milletlere ayakta durabilmeyi öğretti

Ankara Bab-ı Ali Ehlibeyt İlim Vakfı'nın Başkanı Yusuf Töre, "İmam Humeyni, özgürlük peşinde olan bütün milletlere kendi halklarına dayanarak ayakta durabileceklerini gösterdi" dedi.

Rüya Fereyduni Bugün 3 Haziran, İran İslam Devrimi'nin tanınmış ve dünyadaki diğer liderlerden farklı özelliklere sahip olan kurucusu İmam Humeyni'nin (r.a) vefat yıldönümüdür. İran İslam Devrimi'nin siyasi, hukuki ve ruhani önderi olarak tarihe geçen İmam Humeyni’nin farklı ve eşsiz şahsiyeti onu diğer siyasi ve devrimci liderlerden ayırmaktadır.

İmamın düşünceleri coğrafya sınırlarını aşmakta ve yarattığı devrimin geometrisi sadece sınır içinde kalmayıp aynı zamanda tüm dünyaya yayılmıştır.

Dünyadaki tüm siyasi elitler bazen farklı düşüncelere sahip olmalarına rağmen İmam Humeyni’nin tarihin seyrini ve küresel denklemi değiştirmedeki önemli ve etkili rolünü göz ardı edememişlerdir.

Ankara Bab-ı Ali Ehlibeyt İlim Vakfı'nın Başkanı Yusuf Töre, Mehr Haber Ajansı'na verdiği bir röportajda İmam Humeyni'nin düşüncesinin bölgede ve İslam dünyasında nasıl bir etki bıraktığını anlattı:

1- İmam Humeyni'nin düşüncesini ve Doğu ve Batı'ya bağımlılık teorisini reddetmedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rahmetli İmam İslami düşünce fikrinde ve amelinde özümsemiş bir insan olarak insanlığın kurtuluşunun ancak ilahi düşünceye dayalı bir düşünce ve yaşam tarzıyla olacağını bildiğinden doğu ve batıda var olan sistemlerin insanlığı saadete erdirmeyeceğini adı gibi biliyordu. Bu hakikatin farkında olduğundan doğu ve batının bütün gösteriş ve ihtişamına rağmen arka planlarının bozuk olduğunu ve beşeri felakete sürükleyeceğini görüyordu. Onun için de İslam inkılabının temel sloganlarından birisini ''Doğuya da batıya da hayır islam cumhuriyetine evet'' şeklinde belirledi ve bu slogan önceleri İran'ın içinde daha sonra islam dünyasının bilinçli kesimlerinin tamamında etkisini bıraktı. İmamın İran'da doğu ve batıda ki güçlerin hiçbirisine dayanmadan bir devlet kurması ve onun ayakta tutabilmesi özgür düşünceli bütün insanlara da kendi ayağının üstünde durma ümidini yeşertti. Hatta Müslüman olmayan özgürlükçü milletler için de bu duruş ilham kaynağı olmuştur.

2- Sizce milletler için yeni model oluşturmada İran İslam Devriminin rolü ile yetenekleri nelerdir?

Bir önceki sorunun cevabında da arz ettiğim gibi İmam'dan önce doğu veya batı blokuna dayanmadan ayakta durmanın mümkün olmadığı bir dünya vardı. İmam bu düşünce kalıbını tabiri caizse yerle bir etti. Özgürlük peşinde olan bütün milletlere kendi halklarına dayanarak ayakta durabileceklerini gösterdi. İmamın kurmağa muvaffak olduğu devletin bir diğer önemli yönü de kurulduktan sonra da aradan geçen kırk yılı aşkın bir süre bütün baskılara rağmen ayakta durmağı başarmış olmasıdır. İran'da kurulan bu devlet ayakta durmakla kalmamış aynı zamanda bilim, teknoloji ve benzeri bir çok alanda çok ciddi başarılar elde ederek bilimin birilerinin tekelinde olmadığını bütün insanlığa göstermiştir. Dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti modeli doğru bir şekilde dünyaya tanıtılırsa özgürlükçü bir çok halklara örnek model olacak kabiliyettedir. Bu konuda basın yayın organlarına çok fazla iş düşmektedir.

3- İmam'ın düşünceleri bölgedeki direniş hareketleri üzerine nasıl bir etki bırakmıştır?

İnkılap öncesi İslami manada İsrail ve Amerika karşısında çok ciddi bir direnişin olduğunu söylemek mümkün değildir. Gerçi Filistin'de her zaman İsrail karşıtı hareketleri mevcuttu ama inkılapla birlikte bölgede hem Hizbullah gibi yeni direniş hareketleri oluştu hem de var olan direniş hareketleri daha güçlü ve daha İslami bir yapıya büründüler. Bunun meyvelerini de bugün net olarak görüyoruz. Bir zamanlar bölgemizde İsrail birkaç günlük savaşlarda birkaç ülkeyi birden hezimete uğratıp istediği kadar toprak gasbında bulunurken yıllardır Hizbullah, Hamas ve İslami Cihat gibi direniş grupları karşısında bir karış toprak alamamış ve bir tek dişe dokunur savaş kazanamamıştır. Önceden direniş denince akla sadece Filistin direnişi geliyordu ama artık bölgede Yemen, Suriye , Irak, Bahreyn ve benzeri ülkelerde de Amerika ve İsrail'in rahat hareket etmesinin önünü alan bir çok direniş eksenleri oluşmuştur. İnkılabın ve İmam Humeyni'nin bereketine direniş ekseni hem güçlenmiş ve hem de sahasını genişletmiştir.

4- Sizce İran İslam Devrimini İmam Humeyni’nin düşüncesinin bir sonucu olarak tanımlayabilir miyiz?

İran islam devrimi öncelikle Peygamberimiz (s.a.a) ve Onun Ehlibeytinin (a.s) tesis ettiği İslam'ın bir meyvesidir. Bu inkılabın asıl mimarları tarih boyunca canlarıyla, kanlarıyla ve beyanlarıyla gerçek Muhammedi İslamı anlatan Ehlibeyt İmamlarıdır.

İmam Humeyni de o mektebin yetiştirdiği güzide bir şahsiyettir. İmam Humeyni, Ehlibeytin anlattığı ve yaşatmağa çalıştığı İslamı asrımızda tabiri caizde doğru bir şekilde anlamış, yaşamış ve yaşatma mücadelesi vermiştir. Vermiş olduğu mücadele ve elde etmiş olduğu başarı açısından olayı değerlendirdiğimizde tarihte örneği olmayan bir model devlet kurmak İmam rahmetliye nasip olmuştur. İmam daha kurulmadan bu devletin fikri alt yapısını oluşturmuş ve daha sonra da halkını doğru bir şekilde yöneterek gaybeti kübre tarihinde ilk kez velayeti fakih eksenli bir devlet kurma başarısını elde etmiştir. Bunlardan da önemlisi kurulduktan sonra bu devleti muhafaza edecek tedbirleri de almağı başarmıştır. Bu söylediklerimizi göz önünde bulundurduğumuzda İmamın bu inkılabın fikir babası olduğunu söylemekte bir beis yoktur.

5- İmam Humeyni'nin İslam dünyasının gelecekteki gelişmelerine yönelik tedbirleriyle ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Rahmetli İmam İslamın ve insanlığın kurtuluşunu kendi tabiriyle Halis Muhammedi İslamda görüyordu. Müslümanlar dinlerini doğru öğrenip halis niyetlerle İslama sarılırlarsa ve kendileriyle savaş halinde oldukları emperyalist güçleri ve onların oyunlarını doğru tanıyıp ona karşı tedbir alırlarsa başarı elde edebilirler ancak. İmam bölge ülkelerinin satılmış yöneticiler tarafından emperyalist güçlere hizmet ettiğini çok iyi fark etmişti. Bu yöneticilerin de batı değerlerini ön planda tutan üniversitelerde yetiştirildiğinin farkındaydı. Onun için kendi ülkesinde de diğer İslam ülkelerinde de üniversiteleri korumaya almanın önemi üzeride duruyordu. Bu vesileyle batılı ve doğulu güçlerin kendi insanlarımızı bize karşı kullanmasının önüne geçmeye çalışıyordu. Bu çok yerinde bir tespittir ve Müslümanlar bu hakikati fark etmedikleri müddetçe hain yöneticiler tarafında başkalarına esir olmaktan kurtulamazlar.

İmam İslam ümmetinin vahdetinin üzerine çok fazla duruyor ve batıl güçlerin Müslümanların birliğini bozarak onları rahat yönettiğini haykırıyordu. İmam vahdeti kaçınılmaz bir gereklilik olarak görüyordu. Vahdet, gerçekte düşmanın elindeki en önemli silahlardan birisini etkisiz hale getirmekti. Onun için bütün ihtilaflara rağmen Müslümanların birliği üzerinde ciddiyetle durmuş ve bu birliği bozan şahıs ve hareketleri emperyalistlerin uşağı olarak tanıtmıştır.

İmamın bu tespitinin değerini içinde bulunduğumuz günlerde daha iyi anlıyoruz. Mezhep, din ve grup ayrılıkları körüklenerek şu anda İslam âleminin birçok yerinde kanlı savaşlar üretilmiştir. Eğer İmam Rahmetlinin İslam birliğiyle ilgili düşünceleri doğru anlaşılmış ve uygulanmış olsaydı şu anda şahit olduğumuz yıkıcı savaşları yaşamak zorunda kalmazdık.

Allah bizlere, İmamı ve düşüncelerini doğru anlamağı ve o düşüncelerin bayraktarlığını yapmağı nasip etsin.  

6- İmam Humeyni’nin İslami bir öncelik olarak Kudüs’e önem vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kudüs Müslümanların ilk kıblesi olması hasebiyle kutsal bir mekandır ve bütün Müslümanların savunması gereken bir davadır. İmam bu açıdan sorumlu bir Müslüman olarak Kudüsün savunulması gerektiğine inanıyordu ve vazifesinin gereği olarak da Kudüs'ü savunulması öncelikli olan yer olarak görüyor ve bunu eylem ve söylemlerinde dile getiriyordu. İmam İslami hassasiyetleri yüksek bir şahsiyet olduğu için bu konuda çok yüksek bir tonla tepkisini gösterdi ve bu önceliliği islam dünyasında hissedilir hale getirdi. Ama İmamın Kudüs konusunda ki hassasiyetinin bir diğer sebebi İsrail faktörüydü. İmam gerçekte İsrail'in kanserli bir hücre olduğunu ve zamanla bütün bölgeyi saracağını herkesten iyi görmüştü. Kudüs gerçekte İslam dünyasının ileri savaş bölgesiydi. İsrail ve Amerika orada durdurulmadığı takdirde İslam dünyasının tamamının geleceği tehlikedeydi. İmam o derin İslami ve siyasi bakışıyla bu tehlikeyi net olarak görüyordu. Onun için İslam dünyasının savunma hattının Kudüs'e kurulmasında ısrar ediyordu. Kudüs'ü savunma; İranı, Irakı, Surye'yi, Mısırı ve diğer İslam ülkelerini savunmaktı.

Geçen her gün İmamı bu tespitinin ne kadar yerinde ve doğru olduğunu bütün Müslümanlara göstermiştir.   

News ID 1886881

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha