Sadık lakabıyla meşhur olan İmam Cafer bin Muhammed (a.s), beşinci imamın oğludur. Hicretin 83. yılında dünyaya geldi ve 148. yılında Abbasi halifesi Mansur'un emriyle zehirlenerek şehit oldu.
İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ne derecede bir alim ve nasıl mükemmel bir arif olduğu hususunda şu kadar yeter ki, İmam'ın özel öğrencilerinden olan yalnız “Cabir b. Heyyani Sufî”nin İmam'dan kaydettiği çeşitli ilimler beş yüz risaleyi içermektedir.
Şeyh Abdurrahman Selemi, ‘Tabakatu’l Meşayih’ adlı kitabında şöyle diyor: “İmam Cafer Sadık, bütün bilginlere üst gelmiştir. O, dinde yüce bir ilme, dünyada büyük bir zühde, nefsani istekler karşısında mükemmel bir takvaya ve hikmette kamil bir bilgiye sahipti.”
Tasavvuf erbabının önderi ve tarikat önderlerinin öncüsü olan İmam Sadık (a.s) hakkında ‘Eba Zeydi Bestami’ şöyle diyor: “Doksan dokuz mükemmel üstada hizmet ettim; ama eğer İmam Cafer Sadık’ı (a.s) görmeseydim, imansız ölürdüm.”
İmam Sadık (a.s), o kadar geniş ve derin ilim ve hikmet okyanusuna sahip olmasına rağmen, zamanın hakimleri ve asrının zalimleri o hazretin imamet ilimlerinin nurlarının yayılmasına engel oluyorlardı. İşte bu nedenle de ilim ve feyizleri yalnız evlâdına ve özel izleyicilerine has dar bir çerçevede kalmıştır.
İnsanların davranışlarının, onların insani ahlaklarının aynası olduğunu ve herkesin hareket ve davranışlarıyla tanınacağını biliyoruz. Kalbindekileri hareketleriyle dışarı yansıtmadan belli ettirmeyen kimseler çok azdır. İmam Sadık (a.s) tıpkı öteki İmamlar gibi, hayatının tümü gerçek İslam'dan derslerle doludur. Ve onun kendisi, İslami davranış ve ahlakın en açık örneği sayılırdı.
İmam Cafer-i Sadık Hz. Bugün Suudi Arabistan’a bağlı Medine şehrinde 765 senesinde vefat etmiştir ve oraya Cennet- ül Baki Mezarlığına defnedilmişt.
İmam Sadık'tan dört hadis
1- Müslüman’ın, Müslüman kardeşi üzerindeki hakkı şunlardır: Karşılaştığında selam vermek, hastalandığında ziyaret etmek, gıyabında hayrını istemek, aksırdığında “Yerhamukellah” (Allah sana rahmet etsin) demek, davet ettiğinde davetini kabul etmek ve öldüğünde onu teşyi etmek (uğurlamak).
2- Mümin, müminin kardeşidir; müminler tek bir gövde gibidirler; eğer bir tarafı ağrırsa ağrısını diğer organlar da hisseder. Müminlerin ruhları da bir ruhdandır; müminin ruhunun Allah’a bağlılığı, güneş ışınlarının güneşe bağlılığından daha şiddetlidir.
3- Dostluk ancak had ve sınırlarıyla gerçekleşir; kim bu had ve şartların hepsine veya bunlardan bazısına riayet ederse gerçek bir dost olur; aksi takdirde böyle bir kimsenin dostluğunu dostluk sayma. Bu had ve sınırların birincisi, içte ve dışta sana karşı aynı olmasıdır. İkincisi, senin ziynetini (iyiliğini) kendi ziyneti ve senin kötülüğünü de kendi kötülüğü bilmesidir. Üçüncüsü, bir makam veya servete ulaştığında sana karşı durum ve tavrının değişmemesidir. Dördüncüsü, gücü yettiği bir şeyi senden esirgememesidir. Bu hasletlerin hepsinden kapsamlı ve üstün olan beşincisi de musibet ve sıkıntılarda seni yalnız bırakmamasıdır.
4-- Suçlanacak yerde duran kimse, kendisine kötü zanda bulunan kimseyi kınamamalıdır. Sırrını saklayan kimsenin yetkisi daima kendi elinde olur. İki kişiyi geçen her söz ifşa olur. Kardeşinin yaptığını iyiye yorumla; sözüne iyi bir tevil bulduğun müddetçe onu kötüye yorumlama. Dürüst olan kardeşleri elden kaçırma; çünkü onlar, varlıkta azık belada ise siperdirler. Allah’tan korkan kimselerle istişare et. Kardeşlerini takvaları miktarınca sev. Kötü kadınlardan çekin, iyilerinden de kork; (kadınlar) sizi iyi işe emrederlerse, kötü işte size meyletmemeleri için onlara muhalefet edin.”
yorumunuz