Irak'ın Erbil kentinde yaşayan yazar Zibar Kardu Suriye'nin Watanipress sitesi için bir köşe yazısı kaleme aldı.
"Huzura kavuşmaya hasret kalan onurlu Kürt halkı, bu eski dileğine yaklaştığı her seferinde kişisel ve örgütsel çıkarları sağlamak için ortaya çıkan bir sürü politik-sekterci yaklaşımların hedefi haline gelerek, yorgun düşen vücudunun yeni yaralar almasına tanık oluyor.
Burada vurgulanması gereken önemli nokta ise şu: Sözü geçen bencil ve çıkarcı girişimlerin tümü, kamuoyunun desteğini kazanmaya çalışıp ülkülere ulaşma sloganları örtüsü altında Kürt milletini savunduğunu idda ediyor.
Evlatlarının sonunda bir gün yaşamın gülen yüzünü görmesi için varlığını tehdit altına alıp yıllarca kanlı savaşlara maruz bırakan canilere karşı tereddüt etmeden direnen Kürt milletinin öyküsüne baktığımızda halihazırda bazılarının sırf kendi çıkarları yönünde bu milletin kazanımlarını pazarlamaya kalkmasına ilişkin sessiz kalmamız doğru değil.
Özgürlükçü her Kürt'ün ait olduğu milletinin daha iyi bir geleceğe ulaşmasını istemesi gayet doğaldır, ancak Kürdistan bağımsızlık referandumu bu tertemiz duyguları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya uğraşan bir oyundur; Kürt milletinin ideallerini yüreğinde barındırmadan iktidar peşinde olan bir grubun menfaatleri yönünde doğru yoldan sapmaya çalışan bir oyun.
Bu kısa yazıda Erbil yönetimi trafından öne sürülen referandum nushasının bağımsız bir Kürdistan ülkesinin oluşumuyla sonuçlanmasına ters Mesut Barzani’nin bizzat yaptığı itirafları doğrultusunda kanlı savaşların yaşanmasına neden olabileceğini göstermek için yukarıda değindiğim önemli noktalarla ilgili bazı açıklamalarda bulunacağım:
Birincisi; Mesut Barzani’nin IKBY’nin hala başkanlık koltuğuna oturması kanuna aykırıdır ve bu yasadışı girişim 2 yıla yakın bir süredir devam ediyor. Dolayısıyla yasal olmayan bir hukuki merci, Kürt milletinin geleceğine yönelik karar verme yetkisine sahip olamaz.
İkincisi; Irak Anayasası’na göre, IKBY’de yapılacak her çeşit referandum, yerel parlamento tarafından onaylanmalıdır, halbuki günümüzde parlamentodan herhangi bir eser bulunmadığından dolayı alınan bu karar baştan beri geçersizdir.
Üçüncüsü; bir ülkenin oluşumunda etkili olan en önemli koşulların başında bu ülkenin kendini yönetebilmesi için güvenilebilir bir ekonomik dayanağa sahip olması konusu yer alıyor, özellikle de Kürdistan’ın coğrafya koşullarına baktığımızda bunun daha da önemli olduğunun farkına varabiliriz. Geçmişte Kerkük’ün petrol kuyularına bel bağlayan IKBY yetkilileri, bu eyaletteki güvenlik yapısının Sünni Arapların lehine dönüşmesi neticesinde sözü geçen ekonomik kaynakların artık IKBY’nin tam kontrolü altında olmadığını ve hatta büyük bir iç çatışmaya da yol açabileceğini anlamalı.
Dördüncüsü; ABD ve İsrail'in bölgenin parçalanması yönünde tasarladıkları büyük planın devamında Kürdistan’ın ardından Sünni Arap Bölgesi’nin oluşumu yer alıyor; bu girişim hiç şüphesiz bedelini doğrudan Kürt ve Arap gibi farklı etniklerden oluşan Irak halkının ödeyeceği yıpratıcı ve yıkıcı bir Kürt-Arap savaşının meydana geleceğine sebep olacak.
Beşinci; Şafii mezhebi, Sufi tarikatı veya Şii mezhebine sahip Müslüman Kürt milletinin dini kaygılarını göz önünde bulundurarak, bu gereksinimlerin Kürdistan ülkesinin oluşumu ardından ülkeye hakim olan Laik politikacılar tarafından olumlu şekilde karşılanabileceğine dair ne tür bir güvence söz konusudur?
Altıncısı; halihazırda aralarında birçok etniksel ve siyasal anlaşmazlıklarla karşı karşıya olan KDP, Yurtseverler Birliği, PKK ve Goran eksenli dört büyük siyasi rakip, parçalanmanın ardından ne duruma gelecekler? Bunların dayanışmaya girmeleri ihtimaliyle birlikte siyasi kavgaya dahil olmamalarını garanti altına alabilecek herhangi bir çözüm ortada var mı yoksa Kürt halkı yıllarca bu grupların arasındaki siyasi polimiğin bedellerini ödemek mecburiyetinde mi kalacak?
Yedincisi; IKBY’nin komşuları İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin referanduma ilişkin tavırlarını açık şekilde bildirmelerinin yanı sıra Türkiye, askeri müdahalede bile bulunabileceğini ileri sürmüştür ki bu konuda Irak ve Suriye devletlerinin de aynısını yapmaları bekleniyor. Savaş ortamının oluşmadığı takdirde bile yeni kurulan Kürdistan ülkesinin serbest sular ile kara ve hava yollarına ulaşımı engellenerek boykot edilmeyeceğine dair herhangi bir güvence ortada var mı? Bulundukları vaatlar konusunda kötü bir geçmişe sahip ABD ile Siyonistlerin verdiği güvencelere dayanmanın doğru bir seçim olmadığı tartışılmayacak bir gerçektir. Bunun günümüzdeki en açık örneği şahit olduğumuz Güney Sudan ülkesindeki olup bitenlerdir. Böylece tüm gücüyle Irak’a giren ABD’nin amaçlarına ulaşamadan ülkeyi terk etmek zorunda kalması, Kürdistan’da oluşturduğu üsleri vasıtasıyla Kürtleri savunabileceğini düşünmek pek mantıklı görünmüyor.
Sekizincisi; genel olarak ululslararası çapta oluşan ortam, Amerika ve Siyonistlerin verdiği desteğe rağmen bu referandumu olumlu karşılamıyor, nitekim ki Avrupa turuna çıkan Mesut Barzani de hiçbir sonuca ulaşamadı.
Tüm bunları özetlemek istersem şuna değinmem gerekecek: Kürdistan bağımsızlık referandumu “Kürtler içi”, “etniksel-bölgesel-mezhepsel” ve “uluslararası” krizlerin oluşumuna zemin hazırlayarak, sonuçta Kürt milletinin menfaatini sağlamadan ortamın daha da gerilmesine neden olacaktır."
yorumunuz