Rüya Fereyduni - Filistinlilerin yurtlarına geri dönüş ve bağımsızlık gibi ulusal hedefleri, son yıllarda ABD'nin desteğiyle İsrail tarafından hazırlanan senaryolarla daha da zorlaştırılıyor.
Arap dünyasının İsrail ile yakınlaşması ve normalleşme süreci, Trump ve Netanyahu'nun Yüzyılın Anlaşmasını Beyaz Saray'daki toplantıda açıklaması, uluslararası tarafların zayıf kalması ve ABD ile İsrail'in hukuk gözetmeyen yaklaşımları sonucu oluşan şartlar Filistin davasının son yıllarda karşı karşıya kaldığı en ağır durum olarak nitelendiriliyor.
İsrail'in 14 Mayıs 1948'de tarihi Filistin toprakları üzerinde kurulmasıyla zorunlu göçe ve katliamlara maruz kalan milyonlarca Filistinli, Nekbe'nin 72. yılında vatanlarına dönmenin hayalini kuruyor.
Mehr Haber Ajansı muhabiri bu konuda Moskova Devlet Üniversite Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü misafir Profesör Dr. Mehmet Perinçek ile bir röportaj yaptı.
İşte Dr. Mehmet Perinçek'in Mehr'e verdiği yanıtlar:
1- İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesi tam 72 sene oldu. Bu rejimin siyasi ve toplumsal kimliği nasıl bir durumda?
İsrail II. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik uygulanan soykırımı kendi devletini meşrulaştırmak amacıyla kullanmıştı. Kendisini bu soykırımla meşrulaştırmıştı.
Ancak bugün geldiğimiz noktada İsrail, Hitler rejiminin yerini almıştır; aynı Hitler Nazi rejiminin kanun tanımamazlığını sürdürmektedir. Nasıl Hitler, içeride bir baskı devleti kurduysa bugün bunun temsilcisi İsrail’dir.
İsrail kendi bulunduğu yerde Müslüman nüfusuna ve Filistinlilere yönelik baskıcı bir politika izlemektedir; Diğer taraftan nasıl II. Dünya Savaşı sırasında Hitler Almanyası işgalci bir politika sürdürdüyse bugün de İsrail, hem içeride baskıcı bir rejim kurmuştur hem dış politika anlamında Hitler Almanyası'nın işgalci siyasetini uygulamaktadır.
Bu bakımdan İsrail 72 sene önce kendisini Hitler Almanyası'nın yaptığı soykırımla meşrulaştırıyorsa bugün de o politikaların aslında mirasçısı olduğunu kanıtlamıştır.
2- Bildiğiniz gibi İsrail'in Filistin toprakları üzerinde kurulması ve Filistinlilerin zorunlu göçe ve katliamla maruz bırakmasının asıl sebebi kurduğu devleti meşrulaştırmaktır. Sizce İsrail bu amacına ne kadar yaklaşmıştır?
İsrail’in Filistin halkına yönelik işgalcı ve baskıcı politikaları, İsrail devletinin meşrulaştırmıyor; tam tersine onu gayri meşru bir duruma getiriyor. Birincisi bu baskılar, Filistin direnişini doğurmuştur; dolayısıyla Filistin direnişi İsrail’in bu amacının önündeki en büyük engeldir.
Diğer taraftan uluslararası çapta da Filistin'in yanında ciddi bir dünya kamuoyu bulunmaktadır. Herkes ve dünya kamuoyu Filistin'in mazlum durumda bulunduğunu net bir şekilde görmektedir ve İsrail'e karşı da büyük tepkiler yapmaktadır. Boykutlar yapılmaktadır, Filistin'e yönelik destek eylemleri dünyanın dört bir tarafında gerçekleşmektedir, hatta Filistin bütün dünyada bir simge haline gelmiştir. Dolayısıyla bunlar da İsrail'in amacına ulaşmasını engelleyen unsurlardır. Fakat hepsinden önemlisi İsrail'in bu gayri meşru amacı güçle engellenebilir, sadece boykutlarla veya destek eylemleri vb. ile değil, uluslararası bir ittifaklar manzumesi yaratılması gerekmektedir. Çünkü İsrail silahla kendisini hakim kılmaya çalışmaktadır.
Dolayısıyla buna karşı bunu dengeliyecek uluslararası ciddi bir güç yaratılması gerekiyor. Bunun da zemini vardır, çünkü ABD ve İsrali'in bu politikalarına karşı uluslararası alanda birçok devlet yan yana gelmektedir. Bunların arasında Türkiye de vardır. Avrasya cuğrafyasında İran'ı, Rusya'sı, Çin'i ve birçok ülke ABD ve İsrail'in bu haksız politikalaına karşı bir araya geliyor. Çünkü onlar da İsrail'in ve ABD'nin bu politikalarından muzdarip durumdadırlar. Dolayısıyla bu da Filistin halkının zaferi açısından büyük imkanlar sunmaktadır.
Avrasya coğrafyasındaki bu işbirliği Filistin halkının dayanabileceği en önemli güçtür. Bunun ciddi bir örneği Suriye'de yaşanmaktadır. Bakın Astana süreci, Türkiye, İran ve Rusya'nın Suriye'de ortak hareket etmesi, ABD'nin gerek bölücü örgütleri kullanarak, gerek Suudi Arabistan destekli güçleri kullanarak Suriye'yi bölme planına karşı bir araya gelmişlerdir. Bu işbirliğinin içerisinde tabi Şam'ın da direnişi büyük bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla Filistin'e yapılacak Türkiye'nin ve İran'ın da yapabileceği en önemli desteklerden bir tanesi de bu Astana sürecine devam ettirmektir, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlamaktır.
Burada Filistin açısından Suriye'nin toprak bütünlüğü büyük bir rol oynamaktadır. Önümüzdeki süreçte de Astana süreci sadece Suriye açısından değil, Filistin halkının zaferi ve başarısı açısından da ciddi bir dayanaktır. Türkiye'nin de İran'ın da bu sürece sıkı sıkıya sarılması, bunu sürdürmesi İsrail halkının da büyük çıkarınadır. Çünkü İsrail'in en büyük düşmanlarından biri de Suriye'dir. Suriye'nin toprak bütünlüğü Filistin'i de kurtaracak olan adımların başında gelmektedir. Ayrıca altını çizmek gerekir Filistin davası Türkiye'nin de davasıdır ve her zaman böyle kalacaktır.
3- İsrail siyasi krizler ve partiler arasında bir gerginlikle karşı karşıya. Bu neyin göstergesidir?
Emperyalist ve işgalci devletlerle güçler dışarıdaki sömürülerini arttırarak içerideki çelişkileri azaltırlar. Yani dışarıyı ne kadar fazla sömürürlerse o sömürüden tabi içeriye de bir pay verdiklerinden dolayı içerideki çelişkiler azalır. Ama ne zaman dışarıdaki sömürüleri, sömürdükleri ülkelerin muslukları kapatılır, ne zaman kendi bu işgalci planları adım adım suya düşmeye başlar işte o zaman içeride de karışıklıklar çıkar. Çünkü uluslararası plandaki emperyalist girişimleri başarısızlığa uğradıkça içeride bir tepki oluşur.
İşte İsrail'in bugün kaşı karşıya kaldığı durum budur. Çünkü İsrail Rejimi ya da Atlantik rejimi ABD'nin dünya hegemoyası planı suya düşmüştür, ABD'nin büyük Ortadoğu planı suya düşmüştür. Dışarıdaki bu işgalci emperyalist planları suya düştükçe de içeride karışıklıklar artaçaktır.
Bugün ABD'nin karşı karşıya olduğu durum da budur. Bakınız ABD bugün tarihinde olmadığı kadar ciddi iç çelişkilerle karşı karşıyadır. ABD devleti Trump'ın iktidar olmasıyla birlikte bölünmüştür. Bu bölünme eyaletler arasında da vardır, halk içerisinde de vardır. Dolayısıyla ABD'nin Ortadoğu'daki planları başarısızlığa uğradıkça içerideki sorunları da baş göstermektedir.
İşte aynı süreç İsrail'i de beklemekte, hatta bu süreç yaşanmakta. Çünkü artık İsrail'in ve ABD'nin dünya hegomenyası planları ciddi bir direnişle karşı karşıya kalmıştır. Filistin direnişi vardır, Astana süreci vardır, dünya halklarının direnişi vardır; dolayısıyla bu İsrail'in içerideki karışıklıklarını önümüzdeki süreçte de arttıracaktır.
4- İsrail'in kuruluşunda İngiltere'nin tarihi rolünü ve ABD’nin İsrail'e askeri ve maddi yardımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD şimdiye dek ne kadar askeri ve para desteğinde bulunmuş?
Batı emperyalist ülkelerinin tipik bir taktiği var. Onların zaten temel amaçları Ortadoğu'daki ve Orta Asya'daki enerji kaynaklarını ve enerji yollarını ele geçirmek.
Tabii batılı ülkelerin, emperyalist güçlerin bu 19. Yüzyılda, 20. yüzyılın başında İngiltere geliyordu. II.Dünya Savaşı'ndan sonra da İngiltere'nin yerini esas olarak ABD aldı. En temel ihtiyaçlarından biri Ortadoğu'da veya enerji kaynaklarını ele geçirmek istedikleri bölgelerde kendilerinin ne tabii kukla devlet ihtiyaçları oluyor. işte İsrail de ABD'nin en önemli müttefiklerinden bir tanesidir bölgede. Ortadoğu'yu kontrol altında tutmak kendi hain amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla israil'i tabii ezelden beri desteklemişlerdir.
İsrail ABD’nin Ortadoğu'daki üssü konumundadır. Bu stratejileri her zaman var olmuştur. Tarihe baktığımızda da bunu net bir şekilde görebiliriz. İngiltere I. Dünya Savaşı'nın öncesinde, hatta 19. yüzyılın sonunda ve başlarında büyük Ermenistan projesini ortaya koydular. Arkasından bu projeleri başarılı olamayınca da II. Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle de ABD'nin hamiliğinde büyük Kürdistan projesini hayata geçirmeye çalıştılar, hatta İsrail tabii II. Dünya Savaşı'ndan sonra hemen bir İsrail kuruldu sonra da bir büyük Kürdistan projesi hayata geçirilmeye çalışıldı.
Hatta bu büyük Kürdistan projesini biz Türkiye'de ikinci israil olarak nitelendiriyoruz, çünkü İsrail'in oynadığı aynı rolü ikinci bir israil olarak ABD büyük kürdistan'a bu rolü vermek istemektedir. Sözde bir bağımsız devlet kurmak istemektedir ama orası ABD'nin bölgedeki planlarını hayata geçirmek için ve bölge ülkelerine bölge halklarına karşı kullanmak amacıyla bir üs haline getirilmek istenmektedir. Bu plan sadece Türkiye'yi, İran'ı, Suriye'yı, Irak'ı bölmemekde bütün Avrasya coğrafyasına karşı bir girişim olarak değerlendirmek gerekir. İşte israil de batılı emperyalist kuvvetlerin Ortadoğu'daki ve oradan da sıçrayarak Ortaasya'daki enerji kaynaklarını ve yollarını ele geçirmek, kontrol altında tutmak amacıyla bir kukla devlet projeleridir. Buna karşı da bütün bölge halklarının ve bölge ülkelerinin çıkarları bir bir dünyamız ve ülkelerimiz birinci İsraile de ikinci İsrail projelerine de izin vermeyecektir ve bir araya gelerek buna karşı direnecektir.
5- İsrail, Filistin direniş gruplarının faaliyetini önlemek amacıyla demir kubbe savunma sistemi almıştı. Neden bu çabalara rağmen direniş guruplarının operasyonlarına karşı çıkamıyor?
Savaşlarda teknoloji her şey değildir. Savaşlarda insan faktörü çok önemlidir. Eninde sonunda savaşı insan kazanmaktadır, insan yüreği kazanmaktadır. Bunun yanında vatanseverlik faktörü vardır. Haklı olanın ve haklılığından kaynaklanan gücün savaşın kazanılmasında çok büyük bir rolü vardır.
Bugün Filistin halkının mücadelesi haklı bir savaştır. Bunun haklılığından gelen de tabii Filistin halkının bir cesareti ve bir avantajı söz konusudur. Teknolojiler her zaman savaşları kazansaydı ABD, Vietnam’da savaşı kaybetmezdi, veya ABD'nin diğer ülkelerdeki istedikleri kadar füzeleri, topları tankları olsun kaybettikleri birçok savaşlar vardır.
Sonuçta direnen halklar kazanmışlardır. Hele bugün baktığımızda Atlantik cephesi son bulmaktadır. Avrasya çağı başlamaktadır. Avrasya çağının şafağını gördüğümüz bir dönemden geçiyoruz. Bununla birlikte Atlantik cephesi hem haksız bir savaş veriyor bundan dolayı dezavantajları var istedikleri kadar demir kubbeler olsun bunun bir önemi yoktur. Ama diğer taraftan da Atlantik cephesi silah üstünlüğünü de kaybetmektedir. Türkiye, İran, Rusya ve Çin askeri olarak da büyük güçler haline gelmişlerdir. ABD'de yapılan savaş simülasyonları vardır. Bu simülasyonlarda ABD'nin Rusya'ya ve Çin'e karşı girişeceği bir savaşı kaybettiğini artık ABD'li resmi makamlar bile görmektedirler, yaptıkları simülasyonlar da bunu yaşamaktadırlar.
Dolayısıyla ABD ve İsrail cephesi bir taraftan silah üstünlüğünü kaybetmektedir ama diğer taraftan da tabii insan faktörü, vatanseverlik ve haklılığın verdiği güç yine onlarda yoktur. Bu bakımdan önümüzdeki süreçte Atlantik çağının bitmekte olduğu bu süreçte hem haklı olanlar kazanacaktır hem de haklı olanların bir araya gelerek ciddi bir güç yaratacağı ve haksızlıkları altedeceği dönemler yaklaşmaktadır.
6- Arap dünyasının İsrail ile yakınlaşması ve normalleşme sürecine bakıldığında bu sürecin daha da hızlanmış bir durumda olduğu anlaşılıyor. Böyle bir yaklaşımın sonuçları ne olabilir?
ABD ve İsrail'in bugüne kadar bölgede bazı başarılar elde etmesi ya da avantajlar elde etmesinin en önemli sebebi bölge ülkeleri arasındaki bölünmüşlüktür. Yani bu sadece Arap ülkeleri arasındaki, Arap dünyası içerisindeki bölünmüşlük değil, bölge arasındaki bölünmüşlüktür.
Zaten ABD ve İsrail, özellikle Arap dünyası bölmek istemektedir, Müslüman dünyası bölmek istemektedir. Bölge ülkelerini birbirlerine kaşı kışkırtmaktadır. Kimi zaman bunu Sünni-Şii’ler arasında çatışma çıkararak yapmak istemektedirler. Bu bakımdan önümüzdeki süreçte hem Arap dünyasını birleştirmek önemli diğer taraftan da Sünni ve Şiileri birbirine düşürme tuzağına da dikkat etmek gerekir. Kimi zaman sadece mezhepsel ayrılıkları kullanmamakta, emperyalist güçler bir taraftan da etnik bölücülüğü kışkırtmaktadır. Bunu büyük Kürdistan projesinde özellikle görmekteyiz, fakat bütün bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde ABD'nin oyununun da bozulduğunu görüyoruz.
ABD'nin bölgedeki eski geleneksel müttfiklerini kaybetmeye başladığını görüyoruz, kontolünü kaybetiğini görüyoruz. Katar mesela ABD'den uzaklaşmaktadır, Suudi Arabistan eskisi gibi her istediğini yapamamakta; İran'ı, Rusya'yı veya diğer Türkiye gibi ülkeleri hesaba katmak zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla ABD'nin bölgedeki Arap dünyası içerisindeki geleneksel müttefikleri de ABD'den yavaş yavaş ayrılmaya başlamakta.
Türkiye'nin, İran'ın bir taraftan Sünni-Şii tuzağını bozması önemlidir. Etnik bölücülük tuzağını bozması önemlidir. Diğer taraftan da ABD'nin bölgedeki geleneksel müttefiklerini ABD'den koparacak taktikler gelştirmeleri de önemlidir.
7- ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması ve Yüzyılın Anlaşması adı verilen projenin açıklanması İsrail'in meşrulaştırılmasına yardımcı olabildi mi?
Kesinlikle olmadı. Yüzyılın Anlaşması ölü doğmuştur. Hiçbir destek görmedi, hayata gçmesinin mümkün olmadığı da ortaya çıkmıştır. Tam tesine ABD ve İsrail burada bir insiyatif kaybetmişlerdir.
Bu proje Avrupa'dan da bir destek görmemiştir. Rusya'da bunun açık bir başarısızlık olduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla Yüzyılın Anlaşması şu an konuşulmamaktadır bile. Ciddiye bile alınılmamaktadır. Dolayısıyla İsrail'in meşrulaştırılmasına hiçbir yardımı olduğunu söyleyemeyiz. Ama biliyorsunuz bu yüzyılın Anlaşmasına da bir harita yayınladılar. Bu yırtılıp atılacak bir haritadır ama zaten hepimiz biliyoruz ABD ve İsrail harita çizmeye meraklıdır.
Büyük Ortadoğu projesinin de bir haritası vardı. Onun da haritasını çizmişlerdi. Ama o hatita çöpe atıldı. Bugün Astana süreciyle birlikte Türkiye, İran, Rusya'nın yan yana gelmesiyle birlikte o haritanın çöpe atıldığı artık açıklık kazandı. Dolayısıyla ABD ve İsrail meraklılar harita çizmeye. Bop haritası çöpe atıldı, bunu çöpe atılması belki 10-15 sene sürdü. Ama bu Yüzyılın Anlaşmasının haritasının çöpe atılması bir ay bile sürmemiştir ve tarihin çöplüğüne gömülmüştür.
yorumunuz