«El-Arabi El-Cedid» ofisinin Tahran şubesinin müdürü, Moskova’dan Aşkabat’a ve oradan Tahran’a dönüş yolunda İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile bir röportaj gerçekleştirdi. Bu görüşmede, İsrail rejimiyle ateşkes, Katar’daki El Udeide Üssüne saldırı ve ABD ile müzakerelerin geleceği gibi son gelişmeler ele alındı.
İşte röportajın tam metni:
*12 günlük savaşın ardından İran ile İsrail arasında ateşkes sağlandı. Bu anlaşmanın en önemli maddeleri nelerdir? ABD ile müzakerelerin yeniden başlamasına dair bir uzlaşma oldu mu?
Şu anda en önemli şey, saldırgan tarafın önerdiklerini uygulayıp sürdürebilme kapasitesinin olup olmadığının netleşmesidir. Yoksa İsrail rejiminin içindeki farklı güç odakları arasındaki rekabet, geçmişte olduğu gibi ateşkesi sadece iç krizlerini yönetmek için bir araç haline mi getirecek?
*Nükleer tesislere saldırıdan önce böyle bir anlaşmaya varmak mümkün değildi mi?
İslam Cumhuriyeti İran savaş başlatan taraf değildir. Ülkemiz her zaman saldırıya maruz kalmıştır ve kendini savunma ilkesini esas almıştır. Hatta saldırıya uğradığımızda aynı şiddet ve biçimde karşılık vereceğiz. İstanbul’daki basın toplantısında da vurguladığım gibi, ABD’nin savaşa dahil olması, İsrail rejiminin başarısızlığının ve çatışmaları sürdürme kabiliyetsizliğinin göstergesidir. Onlar, İran’ın ABD’nin savaşa girmesiyle teslim olacağını safça düşündüler. Ancak bizim üçüncü nesil «Khyber Shekan» füzelerimizle çok daha güçlü ve kararlı yanıt vermemiz üzerine savaştan çekildiler ve arabulucular vasıtasıyla ateşkes teklif ettiler.
İran’ın ateşkesi kabul etmesi, ahlaki ve değerler açısından üstünlüğünü korumak içindir. Bu karar, bölgesel ve İslami değerlerin temel alındığı yeni bir dış politika yaklaşımının ürünüdür. Bölge Müslüman devletleri ve halklarının bu yaklaşımı desteklemesi, ahlak ve değerlere bağlı olmayan İsrail rejimini daha da izole edecektir.
*İran, ABD’nin saldırılarına karşı Katar’daki El Udeide üssünü vurdu. Bazı analistler bu hamleyi özellikle Katar’ın olumlu ve etkili rolü göz önüne alındığında stratejik bir hata olarak değerlendiriyor.*
İran’ın bölgedeki ABD üslerine yönelik operasyonları, meşru müdafaa çerçevesindedir. Bu saldırılar ABD’ye yöneliktir ve İran, bölge ülkelerinin egemenlik haklarına saygı duyuyor. Biz, varlığımızı savunmak için güç kullanma hakkımızı kullanıyoruz.
ABD’nin diğer ülkelerin topraklarını, bölgeyi istikrarsızlaştırmak için güvenli sığınak olarak kullanmasına izin verilemez. Bu konuda gerekli uyarılar net bir şekilde yapılmıştır.
İran’ın Katar dahil komşu ülkelerle olan ilişkileri, stratejik, tarihsel ve sosyal derin bağlara dayanıyor. Biz bu ülkelerin egemenliğine saygı duyuyor ve kararlılıkla kalıcı ve kapsamlı ilişkilerimizi sürdürüyoruz.
Ancak bu üsler ABD üsleridir ve bölge ülkeleri güvenlik veya diğer nedenlerle ABD’nin kullanımına izin vermiştir. Biz, bu ülkelere saldırı niyetinde olmadığımızı açıkça bildirdik. Katar’ın egemenliğine saygımız kesindir ve İran’ın bu hamlesi Katar’a yönelik saldırı olarak algılanmamalıdır.
*ABD’nin nükleer tesislere saldırılarından sonra Washington’dan İran’a mesaj iletildi mi? İçeriği neydi?
Evet, ABD saldırı öncesi ve sonrası çeşitli kanallardan sürekli mesajlar gönderdi. Bu normaldir; bazı hususlar taraflar arasında paylaşılmalı. Mesajlarını aracılarla aldık ve gerekli yanıtları verdik. Bu diplomatik süreçlerin olağan parçasıdır. Ama biz açıkça belirttik ki, saldırılar durmadıkça ABD ile masaya dönmeyeceğiz. Bu tutumumuzu Avrupalılara da açıkladık ve anladıklarını düşünüyoruz. Gelecekte ne olacağını bekleyip göreceğiz.
*Eğer ateşkes sürmez ve İsrail ya da ABD yeniden saldırırsa İran ne kadar dayanabilir?
Cevap nettir. Çok güçlü bir direniş gösterdik. Saldırgan taraf, ilk günlerde İran’ı diz çöktüreceğini düşündü ama olmadı. Her geçen gün ateş gücümüz arttı ve irademiz sağlamlaştı. Füze doğruluğumuz yükseldi ve son gelişmeler İran’ın gücünü kanıtladı. Halkımızın ve devletin dayanıklılığı olağanüstü. Hükümetimiz samimi ve haklarımızdan vazgeçmedi. Bugün gerçek milli birlik ve yaygın halk direnişi var. Zorluklara rağmen biz sonuna kadar egemenlik, bağımsızlık ve çıkarlarımızı savunacağız.
*İsrail ve ABD’nin saldırıları İran’ın özellikle uranyum zenginleştirme programını zayıflatabilir mi?
Tam tersine, bu saldırılar irademizi güçlendirecektir. Bu teknolojiye ulaşmak için çok çalıştık. Bilim insanlarımız canlarını feda etti. Halkımız yaptırımlara ve savaşa rağmen yılmadı. Kimse bu programdan vazgeçmeyecektir. Programımız şeffaf ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetimindedir.
*Bu saldırılar sonrası programda belirsizlik olabilir mi? İran, Ajans ile ilişkilerini gözden geçirir mi?
Buna kesin cevap vermek için erken. Ancak saldırının derin etkileri olacaktır. Biz yıllarca NPT’ye bağlı kaldığımızı ve bu çerçevede çalıştığımızı gösterdik ama maalesef bu anlaşma bizi koruyamadı. Bu ciddi bir konu. Ajans raporlarının içeriği ve üslubu da rahatsız edici. Bence siyasi motivasyonlar var. Tesislerimizin korunması da önemli. Yirmi yıllık şeffaflığa rağmen neden sonuç alınamadı? Bu soru önemli. Programımızda değişiklik olabilir ama şu anda net konuşmak zor.
*Savaş ve saldırılar sırasında geniş çaplı diplomatik bir hareket başlattınız. Amacı neydi?
İlk hedefimiz ülkemizin güvenliğini sağlamaktı; saldırganların yüzünü dünyaya göstermek, küresel kınama kazanmak. Ayrıca diğer ülkeleri bu saldırılara karşı sert tutum almaya teşvik etmek. Bu siyasi caydırıcılık oluşturmak ve saldırıların tekrarlanmasını önlemek içindi. Diplomasi bu alanda etkilidir ve bence başarılı olduk. Bölge ülkeleri yanımızda ve saldırıyı kınadı. İslam ülkeleri destek verdi, başka birçok ülke de.
Batı, Avrupa ve ABD ise açıkça destek vermedi, hatta İsrail’i mazur göstermeye çalıştı. Biz ise halkımızın haklarını dünya kamuoyuna duyurmaya devam edeceğiz. Bu diplomatik kurumların görevidir; barışta da savaşta da. Böyle zamanlarda azimle daha fazla çalışmak doğaldır.
*Cenevre’deki görüşmeler Avrupa ile somut bir sonuç ya da anlaşma getirdi mi?
Bu görüşmeler Avrupa’ya tutumumuzu daha iyi anlatmak açısından faydalıydı, hatta onların İsrail’i desteklemesine rağmen. Bazı suçlamalardan geri adım atmalarını sağladı. Artık Avrupa’da İran’a karşı askeri bir çözüm olmadığı kabul edildi. Bu özellikle son gelişmelerle pekişti. Saldırılar çözüm olmadı. Görüşmeler tam olmasa da karşılıklı anlayışı artırdı. Bu yüzden iki taraf da görüşmelerin devamına hazır.
Daha önce dediğim gibi, bunu müzakere değil, Avrupa ile diyalog olarak görüyorum. Müzakere genellikle anlaşma için yapılır. Biz Avrupa ile anlaşma aramıyoruz; Avrupa da böyle bir yetkiye sahip değil. Aradığımız anlaşma yaptırımların kaldırılmasıdır, bu Avrupa’nın kontrolü dışında. Ancak diyalog her zaman olumlu. Avrupa ile devam eden diyalog yanlış anlamaları azaltabilir.
*Cenevre görüşmelerinde Avrupa somut teklifler sundu mu?
Genel teklifler vardı; çatışmaların durması ve nükleer dosyanın geleceği hakkında. Ancak Avrupa ana oyuncu ya da karar verici değil, sadece diyalogda.
**Rusya ziyaretinizden memnun musunuz?
Evet, çok memnunum. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile iyi görüşmeler yaptım. Rusya ABD ve İsrail saldırılarını açıkça kınadı. Rusya, İran’ın nükleer dosyasında etkili bir aktör ve çeşitli alanlarda işbirliğimiz var; Buhara Nükleer Santrali ve gelecekteki projeler gibi. Rusya, 2015 anlaşmasının 1+5 grubunun üyesi ve her zaman fikir alışverişindeyiz. Olaylar arttıkça koordinasyon ve ortak hareket önemlidir.
*Bölge ülkelerinin resmi ve halk seviyesindeki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her iki seviyede de çok olumlu tutumlar oldu. Tüm ülkeler saldırıyı kınadı; bazıları sert, bazıları daha ılımlı ama İslam dünyasında ve bölgede hemen hemen bir ses birliği vardı. İstanbul’daki İslam İşbirliği Bakanlar Bildirisi çok güçlüydü ve ABD saldırısına dair özel bir madde eklendi.
Devletlerin tutumu olumlu, halklar ve kamuoyu da İran ile güçlü dayanışma gösterdi. Bu Arap ve İslam dünyasında benzeri görülmemiş bir birlik. Bu olaylar sayesinde halklar birbirine daha yakınlaştı.
İsrail saldırısı en azından Arap ve İslam kamuoyunu birleştirdi ve dayanışmayı güçlendirdi. Yıllarca bazı taraflar İran’ı tehdit olarak göstermeye çalıştı ama şimdi gerçek düşman herkes tarafından anlaşıldı. İsrail’in bu denklemi tersine çevirmeye çalışması tamamen başarısız oldu.
Arap medyasına, özellikle analistlere ve yazarlarına bu tutumları açıklama ve aydınlatma çabaları için teşekkür ediyorum. Bu çabaları takdir ediyoruz ve bu oluşan birlik ve dayanışmayı güçlendirmek için çalışmaya devam edeceğiz.
yorumunuz