2000 yılından beri Doğu Akdeniz'de zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmasıyla birlikte Türkiye ile Avrupa özellikle Yunanistan arasında gerginliğe sebep oldu.
Güney Kıbrıs, 2002'den itibaren Mısır başta olmak üzere Lübnan, Suriye ve hatta İsrail rejimi ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı.
Bazı uzmanlara göre, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesinin ardından Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın Türkiye’ye karşı bir ittifak inşa ettiği görülüyor. Bu ittifak İsrail, Mısır, BAE, Fransa ve ABD gibi aktörler karşısında Türkiye’yi yalnızlaştırmayı öngörüyor.
Mehr Haber Ajansı Doğu Akdeniz'deki son gelişmelerle ilgili eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
1- Bildiğiniz üzere Doğu Akdeniz’de hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesinin ardından Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Türkiye’ye karşı bir ittifak inşa etti. Bu ittifak İsrail rejimi, Mısır, BAE, Fransa ve ABD gibi aktörler karşısında Türkiye’yi yalnızlaştırmayı öngörüyor. Sizce Türkiye’nin Libya’yla yaptığı anlaşma bu İttifak karşısında yeterli mi yoksa başka hamleler de yapması lazım?
Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması Doğu Akdeniz’de hak ve menfaatlere sahip çıkılması bakımından çok önemli bir anlaşma olduğu açık ve net. Ancak Yunanistan- GKRY ikilisinin yanlarına İsrail, BAE, Mısır, Fransa hatta bir ölçüde ABD’yi alarak bölgede Türkiye’yi yalnız bırakma faaliyetleri ve bölge ülkeleri ile birlikte Doğu Akdeniz Gaz Forumunu kurmaları ve bu konudaki antlaşmanın imzalanması hususu Türkiye’yi bölgeden dışlamayı hedefliyor. Aynı zamanda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRK ‘nin tezlerini kabul etmeye zorlayan bir baskı yaratmayı amaçlıyor. Bunun karşısında Türkiye’nin yapması gereken husus İsrail, Mısır, Suriye ve Rusya ile iş birliği yaparak bu yalnızlıktan ve içine itilen tuzaktan kurtulmayı sağlayacak bir ortam yaratmaktır. Bununla birlikte mevcut sismik ve sondaj gemileriyle hakkı olan bölgelerde sondaj ve arama yapmayadevam etmelidir. Önemli olan karşısındaki ittifakı bozacak fırsatlardan ve ittifaktaki ülkeler arasında ortaya çıkan çıkan/çıkacak çelişkilerden faydalanmakdır. Avrupa Birliği ülkelerin çoğunluğu bile bu konuda Türkiye’yi karşılarına alacak yaptırım kararlarına karşıdır. Türkiye Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini, Yunanistan ve GKRY ikilisinin uluslararası anlaşmaların hilafına nasıl hareket ettiklerini dünyaya anlatmalıdır. Bunu etkili ve yaygın bir kamu diplomasisi ile yapmalıdır. Yunanistan-GKRY ve onların peşine takılan ülkelerin nasıl bir felakete yol açacak bir politika izlediklerini anlatmalıdır. Doğu Akdeniz, Adalar Denizi(Ege), buradaki haklarımızın (Kara suları, Hava sahası, FIR hattı, arama kurtarma, gayri askeri statüdeki adalar, Türkiye’ye ait olan ada, adacık ve kayalıklar) Türkiye’nin bekasına yönelik menfaatler olduğu ve bu konudaki politikaların devlet politikası olduğu, söz konusu politikanın uygulanmasında git geller olmaması. Değişmemesi gerektiği bilinmelidir. Aynı şey KKTC için geçerlidir. Yönetime gelen kişi ve/veya partiye göre KKTC politikası değişmez, bu konuda taviz verilmez, eğip bükerek temel konularda Türkiye aleyhine olacak girişimlerden kaçınılmalıdır ve bunu yapanlardan hesap sorulmalıdır. Bu konulardaki hak ve menfaatlerimiz halkımıza anlatılmalıdır. Türkiye Kıbrıs'ta iki devletli bir çözüm üzerinde durmalı, KKTC ‘de hava ve deniz üssü teşkil etmelidir. Münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarını da tek ilan etmelidir.
2- Yunanistan ve Türkiye’nin tezlerini hukuki veya siyasi boyutuyla değerlendirebilir misiniz? Ankara Atina’nın tezlerini boşa çıkarabilir mi?
Yunanistan tezlerini Türkiye’nin imzalamadığı 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesinin muğlak bıraktığı ve iyi komşuluk ilişkileri içinde karşılıklı anlaşma ile çözümlenebilecek sorunlar konusunda kesin ve kati hükümler içermediği hususlardan faydalanarak tek taraflı oldu bittilerle hareket etme üzerine bina etmiştir. Nedir onlar? Adaların kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerini olması, kara sularının 12 mile çıkarılması vb. konulardır. Tamamen adalardan oluşan devletler için Deniz Hukuku Sözleşmesi adaların kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri olduğunu kabul etmektedir. Ancak Yunanistan bir ada devleti değildir. Ana karası ve etrafında da adaları vardır. Dolayısıyla Yunanistanın iddia ettiği gibi10 km.karelik ve Türkiye ana karasından 2 mil uzaktaki Meis adasının kıta sahanlığı (Üstelik Yunanistan ana kıtasından 600 km.uzakta) olduğunu iddia etmek ve 1800 km. uzunluğundaki Anadolu kıyılarını hiçe saymak, Türkiye’yi Antalya körfezine hapsetmenin ne Deniz Hukuku Sözleşmesinde, ne iyi komşuluk ilişkilerinde yeri vardır. Yunanistan aynı şeyi Mısır ile yaptığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması antlaşmasında yapmıştır. Girit ve Rodos adalararı arasında deniz yokmuş gibi oradan Mısır’a doğru çekilen bir hatla karşı kıyı ile kıyıdaşlık bağı kurmuştur. Türkiye ise Libya UMH ile yaptığı anlaşmada ana karasından Libya kıyısına doğru çekilen bir hat ile Libya ile kıyıdaş olduğunu belirlemiştir. Karasularına gelince Ege özel bir denizdir ve yine DHS ‘ye göre bu tür denizlerde komşu ülkeler iyi komşuluk ilişkileri ve hakkaniyet esaslarına göre anlaşmalıdır. Maalesef Yunaistan bütün bu konularda tek taraflı hareket etmeyi benimsemiştir.
3- Bölgede aktif olan bir diğer aktörün de Fransa olduğu görülüyor. Sizce bölgede ABD ile Fransa arasında bir ittifak söz konusu mu?
Fransa bölgede Türkiye’yi bir rakip olarak görüyor. Fransa ile ABD’nin Doğu Akdeniz ve Afrika’da Türkiye’yi engelleme konusunda anlaştığını değerlendiriyorum.
4- Türkiye ile Yunanistan arasında müzakere çabaları da sürüyor. Söz konusu görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Türkiye ile Yunanistan arasındaki müzakere çabaları bölgede istenmeyen bir çatışmanın önlenmesi konusundsdır. Ana sorunları esas alan bir müzakere yoktur. Daha önce de denenen istikşafi görüşmelerin devam ettirilmesi ya da yeniden başlaması gibi bir müzakere üzerinde durulmaktadır. Daha bu görüşmeler sürerken Yunanistan 29 Ekim gününde başlayacak NAVTEX ilan etti. Türkiye buna karşılık verdi ve sismik ve sondaj gemilerini gönderdi. İki ülke arasında temel sorun Yunanistan’ın Türkiye’nin haklarını gaspetmeye çalışması, hiç bir uluslararası sözleme ve antlaşmaya uymamasıdır. İki ülke ile müzakereler yoluyla bu konuların çözümü mümkün değildir. Söz konusu müzakereler çatışmayı ya da savaşı biraz daha ileriye doğru ötelemekten başka bir işe yaramaz.
5- Kuzey Kıbrıs'taki cumhurbaşkanlığı seçimleri Doğu Akdeniz’i nasıl etkileyebilir?
KKTC’deki seçimler ikinci tura kaldı.Yani 18 Ekim 2020'ye. Kim seçilirse seçilsin Türkiye’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz politikası aynen devam etmelidir. Türkiye bu konuda çok gel gitler yaşamıştır. Şu anda izlenen politika devlet politikasının ve bundan taviz verilemez. KKTC Cumhurbaşkanlığına kimin geleceği hususu bu devlet politikasını değiştirmez, değiştirmemelidir. KKTC ve Türkiye birbirlerinin bekası için vazgeçilmez ikilidir. Biri olmadan diğerinin bekası tehlikeye girer. Türkiye seçimlerden sonra KKTC ‘nin bağımsızlığını ilan etmeli, tabii KKTC ile birlikte olmalıdır. Cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu konu hayata geçirilmelidir. KKTC’nin bağımsız devlet olması dışında bir çözüm yoktur. Bunun dışındaki her çözüm veya politika zaman içinde Kıbrıs Türklerinin haklarının gasbedilmesi ve yok olmalarının önünü açacaktır. Aksini düşünmek Yunanistan, GKRC, AB ve ABD‘nin ekmeğine yağ sürmektir.
yorumunuz