2 Eki 2015 12:18

Gadir-i Hum Bayramı Mübarek Olsun

Gadir-i Hum Bayramı Mübarek Olsun

Tahran, 2 Ekim 2015 - Dinin Kemale Erdiği, Nimetlerin Tamamlandığı, İslam'ın Din Olarak Kalmasına Razı olunduğu Gün Mubarek Olsun.

Müslümanlar yüreklerini dolduran derin bir şevk ve gıpta duygusuyla tarihin bundan önce tanık olmadığı ibadî ve siyasî bir buluşmanın gerçekleşeceği anı heyecanla bekliyorlardı.

Hz. Peygamber’in (s.a.a) içinde yer aldığı kafile, Hicret’in onuncu senesinin zilkade ayının sonlarında hac ibadetini yerine getirmek üzere Mekke’ye doğru yola çıkmıştı.

Arap Yarımadası’nın dört bir yanından yığınlar akın akın Mekke’ye koşuyordu. Hepsinin hedefi birdi. Aynı bayrak altında, aynı ilâhî şiarları tekrarlıyorlardı:[1]

“Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-nimete leke ve’l-mulk, la şerike leke lebbeyk.”

Peygamber (s.a.a), Mekke’de kendilerine katılması ve birlikte hac yapması için Yemen’de bulunan Ali’ye bir mektup yazmıştı. Ali (a.s) Yemen’de ele geçirdiği ganimetler ve giysilerle derhal yola çıktı. Hz. Peygamber’le (s.a.a) Mekke’ye girmek üzereyken buluştu. Peygamber’le (s.a.a) buluşmaktan dolayı büyük bir mutluluk yaşadı ve Yemen’de yaptıklarını Peygamber’e (s.a.a) anlattı. Peygamber (s.a.a) bundan son derece memnun oldu, sevindi. Sonra Ali’ye: “Nasıl tehlil getirdin?” diye sordu. Dedi ki:

“Ya Resulallah! Nasıl tehlil getirildiğini bana yazmamıştın. Ben de bilmiyordum. Ben de niyetimi senin niyetine bağladım ve dedim ki: “Allah’ım! Peygamber’inin tehlili gibi tehlil getiriyorum.” Beraberimde de otuz dört tane kurbanlık deve getirdim.”

Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Allah-u ekber! Ben de beraberimde altmış altı kurbanlık getirmiştim. Sen hacda, ibadetlerde ve kurbanda benim ortağımsın. İhramlı olarak kalk ve ordunun yanına dön. Mekke’de buluşmak üzere onları bir an önce getir.”

Ali (a.s) Mekke yakınlarına geldiklerinde, ordusunu geride bırakıp gelmiş ve içlerinden birini onların başına komutan olarak görevlendirmişti.[2]

Peygamber (s.a.a) hac ve umre menasikini/amellerini, ibadetlerini yerine getirirken Ali (a.s) de yanındaydı. “Mina’nın tamamı kurban kesme yeridir.” buyurdu. Mübarek elleriyle kurbanlık develerden altmış üçünü kesti. Ali de otuz yedi tanesini kesti. Böylece kurbanlıkların sayısı yüze tamamlanmış oldu. Sonra insanlar toplandı ve Peygamber (s.a.a) derin anlamlar içeren bir konuşma yaptı. Müslümanlara va-az etti, onlara öğüt verdi.[3]

Hz. Peygamber (s.a.a), Müslümanlarla birlikte Mina’daki menasiklerini (hac amellerini) tamamladıktan sonra Mekke’ye geri döndü ve şehre girdi. Veda tavafını yaptı ve ardından Medine’ye yöneldi.

 
Ali (a.s) Gadir-i Hum’da Müminlerin Emiri Olarak İlân Ediliyor

 

Peygamber (s.a.a) yanındaki muazzam kalabalıkla birlikte Medine’ye döndüğü sırada, Medine, Irak ve Mısır yollarının ayrıldığı yer olan Cuhfe bölgesindeki Gadir-i Hum denilen yere vardı. Zilhicce ayının on sekiziydi. Orada şu ayet nazil oldu:

“Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et…” [4]

Yüce Allah Peygamber’e, Ali’yi insanlara göstermesini ve onu veli edinmenin, ona itaat etmenin herkese farz olduğunu onlar duyurmasını emretti. Bu arada vahiy, kincilerin ve kıskançların şerrine karşı kendisinin korunacağını da Hz. Peygamber’e garanti ediyordu.

Kalabalığın başı Cuhfe yakınlarına kadar varmıştı. Hz. Peygamber (s.a.a) önde gidenlerin geri döndürülmelerini ve geridekilerin de o yerde durmalarını istedi.

Burası, daha önce hiç kimse tarafından konaklama yeri olarak kullanılmamıştı. Eğer vahiy gelmeseydi, Peygamber (s.a.a) de burada konaklamayı düşünmüyordu. Sonra kalabalığın ortasında durdu ve herkesin duyacağı yüksek bir sesle şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Davet edilip de daveti kabul etmiş gibiyim. Size iki ağır emanet bırakıyorum. Biri Allah’ın kitabı, diğeri de Ehlibeyt’im. Benden sonra bunlara karşı nasıl bir tavır takınacağınıza bakın! Bu ikisi havuz başında benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar.”

Ardından şunları söyledi:

“Allah benim mevlâmdır ve ben de her mümin erkek ve kadının mevlâsıyım.”

Bunu dedikten sonra Ali’nin (a.s) elinden tuttu ve şöyle dedi:

“Ben kimin mevlâsıysam, işte Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım! Onu veli ve dost edineni sen de veli ve dost edin. Ona düşman olana sen de düşman ol. Ona yardım edene sen de yardım et. Onu yalnız bırakıp yardım etmeyeni sen de yalnız bırak ve yardım etme. Nereye giderse gitsin, hakkın onunla beraber olmasını sağla. Dikkat edin! Bu sözlerimi burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsınlar.”

Daha oradan ayrılmamışlardı ki Eminü’l-Vahy Cebrail şu ayeti indirdi:

“Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a razı oldum.”

Bu ayetin inmesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Allahu ekber, dinin kemale ermesinden ve nimetini tamamlamasından dolayı.”

Sonra insanlar Emirü’l Müminin’i kutlamaya başladılar. Onu kutlayan sahabîlerin en başında Şeyheyn Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Diyorlardı ki: “Peh, peh! Ne mutlu sana ey Ebu Talib’in oğlu! Artık benim ve bütün mümin erkek ve kadınların mevlâsı oldun.”[5]

Rivayete göre, Peygamber efendimiz (s.a.a), Ali için bir çadır kurulmasını istemiş ve Müslümanlara da gruplar hâlinde yanına girerek Emirü’l Müminin sıfatıyla onu selâmlamalarını emretmiştir. Bütün Müslümanlar bunu yaptılar. Hatta o sırada Peygamber’in (s.a.a) yanında bulunan eşleri ve diğer Müslümanların hanımları da çadıra girip Emirü’l Müminin olarak Ali’yi selâmladılar.[6]

 Ehlader Araştırma Bölümü
________________________________________
[1]- Bazı tarihçilere göre, Peygamber efendimizle (s.a.a) birlikte o sene hacca gidenlerin sayısı doksan bin, bazısına göre de yüz yirmi bindir. Mekkeliler, Mekke’nin çevresinde oturanlar ve Yemenliler bu sayının dışındadır. bk. es-Siretü’l-Halebiyye, 3/257; Kenzü’l-Ummal, 11/609
[2]- el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/172; es-Siretü’n-Nebeviyye, İbn Kesir, 4 /205
[3]- es-Siretü’l-Halebiyye, 3/283; es-Siretü’n-Nebeviyye, İbn Kesir, 4 /291
[4]- Mâide, 67
[5]- es-Siretü’l-Halebiyye, 3/274; el-Menakıb, İbnu’l-Meğazilî eş-Şa-fiî, s.16; el-Fusûlü’l-Mühimme, İbn Sabbağ el-Malikî, s.40; Yenabiu’l-Mevedde, Kunduzî, s.40
Gadir hadisi çok sayıda kaynakta yer almıştır. Yukarıda işaret ettiğimiz kaynakların dışında aşağıda isimlerini verdiğimiz kaynaklarda da yer almıştır: Esbabu’n-Nüzul, Nişaburî; Metalibu’s-Seul, Kemalu’d-Din eş-Şafiî; Mefatihu’l-Gayb, Razî; el-Menar, Muhammed Abduh; Tef-sir-i İbn Şureyh; Tezkiretü’l-Havass, İbnu’l-Cevzî; Müsned-i İmam Ah-med; Zehairu’l-Ukba, Taberî; er-Riyazu’n-Nazıra, Muhibbuddin Tabe-rî. Bunların dışında daha birçok hadis, tarih ve tefsir kaynağında bu hadis rivayet edilmiştir. bk. el-Gadîr, Allame Eminî.
[6]- el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/176

www.ehlibeytder.com 

News ID 1856714

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha