MHA, I. Dünya Savaşında 12 yaşlarında olan İmam Humeyni o dönemle ilgili hatıralarını şöyle anlatır: "Ben dünya savaşlarının ikisini de hatırlıyorum. Küçüktüm, okula gidiyordum. Humeyn'deki kasaba merkezinde Rus askerleri vardı ve biz türlü saldırılara maruz kalıyorduk.”
İngiltere, Amerika, Rusya ve hatta diğer ülkelerin İran’ın içişlerine karıştığını gören İmam’ın bu çirkin oyunda şah rejiminin güttüğü hedefleri halka açıklayıp ifşa etme ve ulemayla dinî ilmiye medreselerinin ağır sorumluluk ve rolünü gündeme getirme hususunda İmam'ın o günkü şartlar altında ne kadar etkili bir rol oynadığı bugün herkesçe bilinmektedir.
Şah rejiminin gerçek yüzünün ortaya çıkarılması ve din uleması ile ilim havzalarına bu konuda düşen ağır görevin gündeme getirilmesinde İmam’ın rolü son derece etkiliydi İmam Humeyni'nin şaha ve dönemin başbakanına çektiği açık telgraflar çok sert ve uyarıcı nitelikteydi. Bu telgraflardan birinde İmam şöyle diyordu: "Allah Teala'ya itaat etmeniz ve anayasaya saygılı olmanız için size bir kez daha nasihatte bulunuyorum; Kur'an'a ve müslüman milletin güvenip dayandığı islam ulemasının hükümlerine ve anayasada belirtilen maddelere aykırı davranmaya yeltenmemenizi öğütlerim!... Gereksiz yere ve bile bile memleketi tehlikeye düşürmeyin; aksi takdirde islam uleması sizin hakkınızda görüş bildirip gerekli fetvayı vermekten çekinmeyecektir!"
İmam Humeyni’nin açıktan yürttüğü bu direniş, Eylül 1962’den itibaren Meclis’in İslami kuralları görmezden gelerek aldığı kararları protesto etmesiyle zirve yaptı.
İmam Humeyni'nin önerisiyle müslüman İran halkı 1962 yılı geleneksel Nevruz bayramını protesto ederek kutlamadı. Rahmetli İmam’ın konuyla ilgili yayınladığı bildirisinde şahın "Ak Devrim"i "Kara Devrim" olarak tanımlandı ve şahın tamamen ABD'yle İsrail'in güdümüne girmiş olduğunu ifşa edildi. Gerçekten de şah, öngörülen ABD reformlarının uygulanması için İran toplumunun elverişli şartlar içinde bulunduğu hususunda Waşington'a garanti vermiş ve bu reformları Beyaz Saray'ı çağrıştıran "Ak Devrim" şeklinde adlandırmıştı. Bu yüzden bu tür protestolar şaha oldukça pahalıya mal oluyordu.
İmam Humeyni'nin 1963 yılında yaptığı tarihi konuşma
İmam Humeyni kendisini ziyarete gelen müslümanlara yaptığı konuşmalarda hiç çekinmeden bizzat şahı suçluyor ve bütün bu cinayetlerden sorumlu tuttuğu şahın Amerika ve İsrail'in dostu ve müttefiki olduğunu vurgulayarak açıkça herkesi şaha karşı kıyam edip başkaldırmaya çağırıyordu.
1963 baharına rastlayan Hicri-Şemsi 12 Ferverdin 1342 tarihinde yaptığı konuşmasında, şah rejiminin işlediği son cinayetler karşısında halâ sessizliğini bozmayan Kum, Necef ve diğer şehirlerin alimlerini sert bir dille eleştiren İmam, "Bugün susmanın anlamı, zorba rejimle aynı safta durmaktır!" diye haykırıyordu. Onun konuşma ve mesajlarının, muhatabını fevkalâde derinden etkilemesi ve kimi zaman uğruna can verecek bir raddeye getirmesinin sırrını yine onun fikir ve düşüncelerinin katıksızlığında, kararlılık ve azminde ve insanlara karşı katıksız bir dürüstlük ve samimiyet beslemesinde aramak gerekir. Öte yandan İmam, Feyziye Medresesinde yapılan katliamın 40. günü münasebetiyle 1962 yılında yayınladığı mesajında ise İslam ülkeleriyle Arap devletlerinin başındaki yöneticilerin gâsıp ve işgalci siyonist İsrail'e karşı verdikleri savaşta İran milletiyle ulemasının da onlarla birlikte ve omuz omuza olduğunu vurgulayarak şah rejimiyle İsrail arasında imzalanan antlaşmaları geçersiz bulunduğunu hatırlatarak bu antlaşmaları kınamıştır.
15 Hordad Kıyamı
Zorba Şah rejimi aleyhindeki bu pretestoların ardından İmam Humeyni Hicri-Şemsi 13 Hordad 1342' (5 Haziran 1963)’e rastlayan Aşure merasimi sonrası Feyziye Medresesi'nde tarihte "15 Hordad Kıyamı" olarak bilinen kıyamın başlangıcı sayılan o tarihi konuşmasını yaptı. İmam Humeyni konuşmasında şaha hitaben şöyle haykırıyordu "Sana nasihatte bulunuyorum efendi! Sayın şah efendi!... Ey şah efendi... Bu işlerden el çekmeni öğütlerim sana!.. Oyuna geliyorsun!.. Günün birinde gitmen istenirse buna herkesin şükretmesini istemem!.. Eğer dikte ettiriyor ve yazıp senin eline tutuşturarak "oku" diyorlarsa, üzerinde düşün biraz... Nasihatimi dinle... Şah ile İsrail arasında ne ilişki var ki Emniyet Teşkilatı "İsrail'i konuşmayın!" diyor?!.. Şah, İsrailli mi ki ?!"
Bunun üzerine Şah hemen bu kıyamın derhal bastırılması emrini verdi. İşe İmam'ın yakın adamlarından başlandı ve 4 Haziran akşamı birçok inkılâbî müslüman tutuklanarak geceyarısı saat 3 sularında (1963 Haziran sabah vakitlerinde) merkezden gönderilen yüzlerce komandoyla İmam'ın evi kuşatmaya alındı ve gece -teheccüd- namazı kılmakla meşgul olan İmam seccade üzerinde tutuklanarak olağanüstü güvenlik tedbirleri içinde telaşla Tahran'a götürülüp Orduevi'nde nezarette tutulduktan sonra aynı gün akşam vaktine doğru Tahran Kasr Zindanı'na nakledildi.
Tahran'daki 15 Hordad Kıyamı'ndan görüntüler
15 Hordad sabahı, İslam İnkılabı Rehberi’nin tutuklandığı haberi Tahran, Meşhed, Şiraz ve diğer şehirlere de yayıldı ve Kum'da yaşanan facianın bir benzeri de bu şehirlerde de yaşandı.
İmam Humeyni Hicri Şemsi 4 Aban 1343’te (25 Ekim 1964) yayınladığı inkılâbi bir bildiride şöyle diyordu: "Dünya şunu bilsin ki İran ve diğer müslüman milletler ne çekiyorsa hep yabancıların elinden çekmektedir. Amerika'dan çekmektedir. Müslüman milletler, başka Amerika olmak üzere, yabancılardan nefret etmektedir! İsrail ve yandaşlarını destekleyen, Amerika'dır. Müslüman arapları evinden barkından, yerinden yurdundan edip avare hale getirmesi için İsrail'e güç veren, Amerika'dır." Kapitülasyon tasarısının kabulünün İmam tarafından ifşa edilmesi 1343 Aban ayında İran’ı yeniden kıyamın eşiğine getirdi.
Böylece Hicri-Şemsi 13 Aban 1343 ( 4 Kasım 1965) günü geceyarısından sonra, Tahran'dan gönderilen özel komandolar bir kez daha İmam'ın Kum'daki evini kuşattılar. İmam hemen tutuklanacak ve hiç vakit geçirilmeden tam bir gizlilik içinde Tahran Mehrabad havaalanına götürülecek önceden hazırlanmış askeri bir jetle özel askerî ve diğer güvenlik görevlilerinin sıkı kontrolü altında Türkiye’ye götürülecekti.
Ertesi günün akşam gazeteleri, Savak'tan (Şahın istihbarat teşkilatı) aldıkları talimatla "İmam'ın, ülkenin güvenliğine karşı eyleme girişme suçu"yla (!) sürgün edildiği haberini yayınlamışlardı. O günlerde İran'da estirilen fırtınaya rağmen bütün ülkede protesto ve itirazlar başladı; Tahran kapalıçarşı esnafı yürüyüş düzenleyerek olayı protesto etti, dînî ilmiye medreselerinde uzun bir süre ders yapılmadı, uluslararası kuruluşlarla teşkilatlar ve taklid mercilerine binlerce imzalı mektuplar ve protesto yazıları gönderildi.
İmam’ın Türkiye’deki ikamet süresi, Ankara’ya gittikten ve buradan da Bursa’ya götürüldükten sonra 11 ay sürdü ve şah rejimi bu süre zarfında İran'daki direnişin geri kalan kısmını şiddet kullanarak bastırdı. İmam'ın İran'da olmamasını fırsat bilen Şah Amerika'nın istediği reformları süratle uygulama safhasına geçirdi. Bu arada Türkiye'deki sürgün ayları, İmam'a değerli eseri "Tahrir'ul Vesile"yi kaleme alma fırsatı kazandırdı.
İmam'ın Türkiye'den Irak'a Sürgünü
İmam Humeyni Hicri Şemsi 13 Mehr 1344 (5 Ekim 1965) tarihinde büyük oğlu Ayetullah Hacı Mustafa ile birlikte ikinci sürgün beldesine, yani Irak'a götürüldü. İmam Necef'te 13 yıl süren sürgün hayatı boyunca çektiği sıkıntılara rağmen hiç bir zaman mücadelesinden vazgeçmemiş, yaptığı konuşmalar ve verdiği mesajlarla zafer umudunu gönüllerde yaşatmıştır.
İslam İnkılabı’nın 1977'de Doruğa Yükselmesi ve Halk Kıyamı
İmam Humeyni 1356 yılının Mordad ayında (1977 yazında) yayınladığı bir bildiride şöyle diyordu: "Yurtiçi ve yurtdışında vuku bulan son gelişmeler ve şah rejiminin işlediği cinayetlerin yurt dışındaki çevrelere ve medyaya yansımış olmasına binâen; yurtiçi ve yurt dışındaki ilmi ve kültürel çevreler ve vatansever insanlar, üniversiteliler ve islam dernekleri için bulundukları yerlerde hiç vakit geçirmeden değerlendirmeleri gereken bir fırsat doğmuş bulunmaktadır: Herkes, hiç çekinmeden açıkça harekete geçmeli, kıyam etmelidir şimdi!"
İmam Humeyni'nin Irak'tan Paris'e Hicreti
İran ve Irak dışişleri bakanlarının Newyork'ta yaptıkları görüşmede İmam’ın Irak’tan çıkarılması kararı alındı. 1357 Mehr ayının 2. Günü (24 Eylül 1978) İmam'ın Necef'teki evi Baas güvenlik görevlilerince kuşatıldı. Mehr ayının 12. günü İmam, Kuveyt'e gitmek üzere Irak'tan ayrıldı. Ancak Kuveyt Hükümeti, İran rejiminin müdahelesi sonucu İmam'ın Kuveyt'e girmesine izin veremeyeceğini açıkladı. Bunun üzerine İmam'ın Lübnan veya Suriye'ye gidebileceği ihtimali üzerinde konuşulurken İmam oğlu ile (Hüccet'il islam Seyyid Hacı Ahmed Humeyni) istişare ettikten sonra Paris'e hicret etmeye karar verdi. Mehr ayının 14. (6 Ekim 1978) günü İmam Paris'e giriş yaptı. Bu arada İran’da giderek yayılan halk protestoları ve ülke genelinde devam eden grevler ve ayrıca İmam’ın şah rejiminin giriştiği sindirme politikaları ile mücadele konusunda verdiği mesajlar, onun lider bir şahsiyet olduğunun her kes tarafından anlaşılmasında rol oynayan unsurlardandır.
İmam Humeyni sürgünden Tahran'a dönüyor
14 Yıllık Sürgünden Sonra İmam’ın İran'a Dönüşü
1979 Şubat ayının başlarında İmam'ın İran'a dönmeye karar verdiği haberi bütün ülkeyi sevince boğarken, bütün İran sevinç gözyaşları içinde birbirini kutluyordu. Ondört yıldır süren hasret artık sona eriyor İmam halkın bekleyişleri içerisinde İran’a dönüyordu. İmam verdiği mesajlarla bu zor ve kader belirleyici günlerde İran halkının yanında olmak istediğini söylemişti. Kukla şah rejimi Amerikalı general Hayzer’in talimatı ile İmam’ın İran’a gelişini engellemek için ülke hava yollarının dış hat kapılarını kapatmıştı.
Nihayet İmam Humeyni 14 yıllık bir sürgünden sonra kendi iradesi ve uğruna can vermeye hazır milyonluk kitlelerin fedakarca davetleriyle 1 Şubat 1979'a rastlayan 12 Behmen 1357'de vatanına dönmüştür. . Ülkenin dört bir yanından İmam'ı karşılamaya gelen coşku dolu milyonluk kitleler bütün dünyayı şaşkına uğratmış ve İslam inkılabının gerçeklerini örtbas edebilmek için elinden gelen gayreti sarfeden siyonist güdümlü medya bile İmam'ı karşılamaya gelenlerin 4 ila 6 milyon kişi civarında olduğunu belirtmek mecburiyetinde kalarak kısmen de olsa gerçeği itiraf etmişti. İmam’ın dönüşüyle İslam İnkılabı doruk noktasına ulaşmış ve İslam İnkılabı, Dehei Fecr (Şafakta On gün) olarak adlandırılan 10 günlük gibi bir zaman diliminde zafere ulaşmıştır. İmam Humeyni İran Halkının gerçekleştirdiği İslam İnkılabının ardından bundan 36 yıl önce, yani 11 Şubat 1979 tarihinde halk oyu ile İran İslam Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuştur.
O.SH
yorumunuz