Türkiye ile ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturma konusunda vardığı anlaşmayı Mehr Haber Ajansı’na değerlendiren Türk gazeteci Ramazan Bursa, “İster Amerika ile ister Amerikasız, güvenli bölge planının sosyal, siyasal ve askeri olarak iyi hazırlanmış bir plan olmadığını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Ramazan Bursa Mehr muhabirinin güvenli bölge ile ilgi sorularına yanıt olarak şu değerlendirmelerde bulundu:
1- Türkiye'nin ABD ile koordineli bir şekilde Suriye’nin kuzeyinde “Güvenli Bölge” oluşturmak istediğini biliyoruz. Sizce Türkiye ABD’nin bu konuda tereddüt etmesi durumunda tek başına güvenli bölge oluşturabilir mi?
Türkiye, Mart 2012’den bu yana Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak istediğini ifade ediyor. O tarihten bu yana, güvenli bölge oluşturulması konusunda Türkiye ile ABD arasında birçok toplantı yapıldı. Obama döneminde güvenli bölgeye sıcak bakmayan Washington, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemini alması sonrası Türkiye’nin güvenli bölge taleplerini daha bir ciddiyetle masaya yatırdığını görüyoruz. Sonuçta, sakatta olsa Türkiye ile ABD arasında bir mütabakat sağlandı.
İki ülke arasındaki asıl sorun; Türkiye ve ABD'nin güvenli bölgeden farklı şeyler anlaması ve her ikisinin de farklı amaçlara sahip olmasıdır. İki ülke arasında bir mütabakat sağlanmış olsa da; derinlik, kontrol ve YPG konularında ittifakın sağlanamadığı ve bu konularda derin bir fikir ayrılığının olduğu görülmektedir.
Amerika ile Türkiye arasında yapılan mütabakat sonlanırsa elbette Türkiye, Fırat’ın doğusuyla ilgili politikasını sürdürmeye devam edecektir. Lakin, Suriye'deki gelişmeler, Türkiye’nin 30 kilometre derinlik, 400 küsur kilometre genişliğinde bir güvenli bölge oluşturmasına imkan vermeyebilir. Türkiye, daha dar bir alanda güvenli bölge oluşturmayı tercih edebilir.
Bence asıl tartışılması gereken konu; güvenli bölgenin, YPG’nin tasfiyesini sağlama gücüne sahip olup olmamasıdır.
2- ABD’nin güvenli bölge planının uygulanması yönünde tereddüt etmesinin asıl nedeni nedir?
Suriye, 9 yıllık kriz döneminde çok kritik evreler geçirdi. Anayasa yazım süreci, şüphesiz bu dönemlerin en zorlu ve önemli süreci olacaktır. Anayasa yazım sürecinde, çok dikkatli olunmalı, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması esası hassasiyetle gözetilmelidir.
Irak’ın işgali sonrası Amerika, Lübnan’daki siyasi modeli bölgede yaygınlaştırmak istemektedir. Amerika, işgal sonrası Irak’a Lübnan sistemini ithal etmiştir. Bu sistem, istikrarsızlığı anayasa ve seçim gibi kanunlarla koruma altına alıyor. Yani; hukuki güvence altına alınmış bir istikrarsızlık, siyasal sistem olarak bölgede yaygınlaştırılmak isteniyor. Buda o ülkeleri, siyasal, ekonomik ve askeri olarak müdahaleye açık hale getiriyor. Lübnan’da geçtiğimiz dönem uzun süre Cumhurbaşkanı seçilemedi, Irak’ta hükümet büyük zorluklarla kuruldu. Tüm bu siyasal krizlerin nedeni, Lübnan modeli diye isimlendirdiğimiz siyasal modeldir. Bu modelin Suriye’ye de taşınması amaçlanıyor.
Amerika’nın Fırat’ın doğusunda YPG ile ilgilenmesi ve kendisi bazı yapılanmalar kurmasının, İsrail’in Güney Suriye ile ilgilenmesinin ve İssam Zeytun gibi bazı isimleri desteklemesinin temel amacının; bu modelin Suriye’ye zorla taşınmak istemesinden kaynaklandığı açıktır.
İşte, tam da bu noktada Türkiye’nin teklifi ile Amerika’nın yapmak istedikleri arasında büyük bir farklılık ortaya çıkıyor. Tereddüdün ve anlaşmazlığın temelini bu oluşturuyor.
3- Türkiye’nin Suriye konusunda Avrupa Birliği’ne (AB) tehdidinin arkasındaki sebep nedir ve Avrupa’nın Erdoğan’ın tehditleri karşısındaki tutumu nasıldır?
Türkiye, 4 milyon civarında Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Tüm yönleriyle ele aldığımızda, bir ülkenin 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapması çok kolay değildir. Mülteciler ile oluşan sosyolojiyi yönetmek başlı başına zor bir konudur. Ayrıca, ülke ekonomisine ilave ekonomik yüktür. Türkiye, tüm ekonomik ve sosyolojik risk ve zorluklarına rağmen 4 milyon mülteciyi kabul etti ve onlara ev sahipliği yapıyor.
Türkiye ile AB ülkeleri arasında geçtiğimiz yıllarda mülteciler konusunda toplantılar yapıldı. AB ülkeleri, kendi ülkeleri açısından Türkiye’nin ev sahipliğinin önemli olduğunu biliyor ve bunu da zaman zaman ifade ediyorlar. Bu toplantılarda AB ülkeleri birçok taahhütte bulundu, fakat bu taahhütlerini yerine getirmediler.
Türkiye, taahhütlerin yerine getirilmesi gerektiğini zaman zaman hatırlattı, fakat bir mesafe kat edilemedi. İlaveten, Birleşmiş Milletler’in de kayda değer bir katkısı olmadı. Bu durumun, Türkiye’yi yorduğunu ve bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerine bu şekilde yansıdığını düşünüyorum.
Bir diğer önemli etken ise, Doğu Akdeniz meselesi. Avrupa ülkelerinin Doğu Akdeniz konusunda attığı adımları Türkiye, kendi çıkarlarını tehdit eder nitelikte olduğunu değerlendiriyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz hassasiyeti ve Avrupa ülkelerinin Doğu Akdeniz politikalarının önemli etkiye sahip olduğu ortada.
4- Güvenli bölge planının yürürlüğe girmesi takdirde kürtler nasıl bir sorunla karşı karşıya kalacaktır?
Suriye’nin kuzeyinde yaşayan Kürtler ile YPG’yi birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Türkiye’nin Fırat’ın batısında ister Kürt ister Arap olsun; sivil halkla bir meselesinin olmadığı gibi, Fırat’ın doğusunda da sivillerle bir sıkıntısı yoktur, olamaz.
Türkiye açısından bu bölgedeki asıl sorun YPG’nin varlığıdır ve Ankara, YPG’nin sınırlarının hemen karşısında olmasını istemiyor. İlaveten, bu bölgelerin yeniden imarı ile Türkiye’de ki bir bölüm Suriyeli’nin imar edilen bölgelere taşınmasını amaçlıyor. Böylece, Türkiye, mülteci sorununu kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlıyor.
5- Türkiye ile ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturma konusunda vardığı anlaşmanın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anlaşmanın yapılmasından kısa bir süre sonra Amerika’dan askeri heyetler geldi. Yapılan birkaç toplantıdan sonra, ortak kara ve hava devriyeleri başladı.
İki ülke arasında yapılan mütabakatın çok sağlıklı ve istenildiği gibi yürümediği ortada. İki farklı amaca sahip iki ülkenin yaptığı mütabakat bu. Uzun soluklu bir mütabakat olmayabilir. İster Amerika ile ister Amerikasız, güvenli bölge planının sosyal, siyasal ve askeri olarak iyi hazırlanmış bir plan olmadığını düşünüyorum.
Suriye’de, terör örgütlerinin yok edilmesini, ister muhaliflerin, ister terör örgütlerinin, ister Şam yönetimini destekleyen grupların içerisinde ki yabancı savaşçıların ülkeden çıkarılmasını, ülkenin siyasal sistemini yani Anayasa yazım sürecini içeren kapsamlı bir planın ortaya konulması lazım.
Bu planı, Ankara, Tahran, Şam birlikte hazırlamalılar.
Suriye’nin önündeki en büyük tehlike Lübnan modelinin Suriye’ye taşınmaya çalışılmasıdır. Bu tehlike, ortak hazırlanmış, kapsamlı, gerçekçi bir planla atlatılabilir.
yorumunuz