15 Ağu 2020 15:18

Türk ekonomist:

Türkiye'deki kutuplaşma siyaseti ekonomiye yönelik güveni zedeliyor

Türkiye'deki kutuplaşma siyaseti ekonomiye yönelik güveni zedeliyor

Mehr Haber Ajansı'na konuşan Ekonomi Yazarı Recep Erçin, Türkiye'nin son ekonomik durumunu değerlendirerek, "Ülke içerisinde izlenen kutuplaşma siyaseti ekonomiye yönelik güveni de zedeliyor" dedi.

Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybı bir kez daha Türkiye gündemin ilk sırasına yerleşti. Dolar/TL 7,29’u, euro/TL 8,66’yı aşarak ile rekor kırarken, uzmanlar kur artışına dair birçok nedene işaret ediyor.

Ancak Mehr Haber Ajansı'a konuşan Aydınlık Gaazetesi Ekonomi Habreler Müdürü Recep Erçin döviz sıkıntısı Türkiye'nin mevcut ekonomik modelinin bir sonucu olduğu kanaatinde. 

Aşağadaki yazıda Recep Erçin'in Mehr'in sorularına verdiği yanıtları okuyabilirsiniz: 

1- Ağustos 2018'in ardından TL bir kez daha dolar ve euro gibi yabancı para birimleri karşısında rekor değer kaybı yaşıyor. Bazı uzmanlar bu değer kaybının sadece koronavirüsle ilgili olmadığına inanıyor. TL’nin değer kaybetmesinin faktörleri nelerdir?

Reel sektörün döviz açığı nedeniyle yüksek döviz ihtiyacı, turizm gelirlerinin salgın yüzünden adeta sıfırlanması, Hazine garantili projelere dövizli ödemeler, gümrük vergilerindeki artışa rağmen ihracatın üzerinde seyreden ithalat, yerlilerin ekonomi politikalarına güvensizlik yüzünden birikimlerini dövizde tutması, hisse senedi ve borç senetlerinden yabancı çıkışı, TL'ye içeride negatif reel faiz uygulanması nedeniyle mudilerin dövizde kalmaları ve hatta son dönemde kredi faizlerinin düşürülmesi sonucu vatandaşların TL kredi çekip döviz, altın almaları, borsaya girmeleri, finans ve finans dışı kesimin net dış borç ödemesi vd... Bütün bu unsurlar Türkiye'nin dövize olan ihtiyacını artırıyor. Bu da TL'nin değer kaybına neden oluyor.

2- Coronavirüs nedeniyle Türkiye'de, özellikle turizm sektöründe ekonomik faaliyetin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Turizm sektörü çok ağır etkilendi. İyimser tahminlere göre bile yıllık 30 milyar dolarlık turizm gelirinin 3'te 2'si bu yıl olmayacak. Temmuz ayı başında Antalya Belek'teydim. Sadece 5 otel açıktı ve onların da yüzde 20'si doluydu. Ağustos itibarıyla Rusya'dan uçuşların başlaması, Almanya'nın dört turizm ilimize yönelik kısıtlamaları kaldırması sayesinde bir hareketlenme var. Tur operatörleri sezonu kasım sonuna kadar uzattılar. Salgında ikinci bir dalga yaşanmazsa turizmde en azından zevahiri kurtaracağız.

3- Türkiye Hükümeti’nin dış ve iç siyasetinin ekonomideki etkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Ülke içerisinde izlenen kutuplaşma siyaseti ekonomiye yönelik güveni de zedeliyor. En nihayetinde ekonominin temeli güvendir. İzlenen agresif, popülist ve karşı görüştekileri düşmanlaştırıcı politikalar güven erozyonuna sebep oluyor. Bununla birlikte ortak ülkü etrafında birleşemeyen hiçbir ülkede reform yapılamaz, yapılmak istenen reformlar eksik kalır. Dış siyasette de benzer bir tablo var. Ancak Türkiye çok badireler atlattı ve hala tehdit altında. Hükümetin o anlamda teyakkuzvari dış politikasına hak veriyorum ve destekliyorum. Bununla birlikte ekonomideki hemen her sarsıntıda "dış güçler" argümanının kullanılması belli bir azınlık dışında inandırıcılığını yitirdi. Bir yandan Avrasya ülkeleri ile yakınlaşırken Avrupa ile de ilişkiler aslında su üstünde göründüğünden daha sağlıklı ilerliyor bana kalırsa. ABD'de Türkiye aleyhine geniş bir cephe var ancak Çin ve Rusya eksenli yeni dünya düzeninde Türkiye'yi kendi tarafına çekmek isteyen bir ABD'de de var. Türkiye, 1980'lerden beri Atlantik sisteminin ve küresel finansal sistemin kendisine çizdiği sınırlar içerisinde bocalıyor. Yeni yüzyılda artık bu rolün değişme zamanı geldi diye düşünüyorum. Bunu yaparken dışarıda düşman yaratmaya gerek yok. Dünyanın gidişatını iyi okuyup, saflaşmaları tanımlayıp, ülkemizin çıkarına uygun bir dış siyaset izlersek ekonomi noktasında da bunun faydasını görürüz. Bir de dış basında özellikle Batı medyasında Türkiye aleyhinde çok fazla tezvirat dönüyor.

4- Dolar fiyatlarının yükselmesiyle birlikte Berat Albayrak, bu durumun asıl sebebi olarak medya kuruluşlarında ve sosyal medyada eleştiri hedefi olmuştur. Sizce bu durum Albayrak'ın ekonomi politikasından mı kaynaklanıyor yoksa bazıları siyasi amaçlı olarak Albayrak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı olduğu için eleştiriyor?

Sayın Albayrak göreve geldiğinden beri bir kesim ona yönelik sürekli dezenformasyon üretiyor. İşi ailesine kadar vardırdılar, bunlar oldukça ayıp ve kabul edilebilir şeyler değil. Sayın Bakan'ın birkaç toplantısına katıldım. Söylemleri ve hitabında oldukça samimi. Türkiye'ye yeni bir yol çizme istiyor. İzlenimim şu ki; Küresel finansal sistemin Türkiye'ye biçtiği sınırların dışına çıkarak, rahmetli Erbakan'ın sanayileşmeci anlayışı ile 21. yüzyılda söz sahibi bir ekonomik büyüklüğe Türkiye'yi ulşatırmak istiyorlar. Göreve geldiğinden beri para politikası konusunda eleştirildi evet benim de bazı eleştirilerim var ama reel ekonomi tarafında atılan adımları yok yasamayız, orada önemli atılımlar için ellerinden geleni yapıyorlar, üstelik kaynaklar kıt olmasına rağmen. Ak Parti iktidarları boyunca önceki ekonomi bakanlarına bakalım; finans dünyasının adamlarıydılar. Bol ve ucuz para döneminde gemiyi yüzdürmek kolaydı. Yakın dönemi hatırlayalım; ülke bir darbe tehlikesi geçirdi, güneyde bir savaş var, Rahip krizi ve Halkbank meselesi yüzünden yaptırımlarla tehdit edilip ülke kur şokuna sürüklendi ve en nihayetinde Kovid-19 krizi; Dr. Albayrak zor bir dönemde kaptanlık yapıyor ve başka bir ekonomik model için rota değiştirmek istiyor. Böyle bir fırtına da hem gemiyi ayakta tutup hem de yeni bir rota belirleyip oraya dümen kırmak zor; üstelik mürettebatın yarısı size adeta düşman. Şunu açıkça söyleyebilirim salgın krizini bir yana bırakalım, bu enflasyon ve bu faiz politikasıyla kurun artacağını herkes biliyordu zaten. Şubat ayında yapılan bir analizde tam da yılın ikinci yarısı için 7.30 TL tahminleri yabancı basında yer almıştı. İlk sorunuzda bahsettim döviz sıkıntısı Türkiye'nin mevcut ekonomik modelinin bir sonucudur. Bunu değiştirmeden sadece geçici süreyle kaynak bularak bunu ötelerseniz ve dev bir borç biriktirirsiniz geçen süreçte bunu yaşadık. Albayrak ise bu modelden çıkmak için, tam da iki yıldır içinde olduğumuz kriz sürecinde, çabalıyor. Ben her şey bir yana bu çabasını destekliyorum.

5- Bilindiği üzere İran ekonomisi de yaptırımlardan dolayı dolar fiyatında uçuş rakamlar yaşıyor. Ankara ve Tahran siyasi ve ekonomi alanında iyi bir ilişkiye sahip. İki ülke bu krizin üstesinden gelmesi için hangi ortak önlemleri alabilir?

İki ülkenin yapacağı çok şey var ama önce ülke yönetimleri birbirine güvenmeli. Türkiye en büyük açığı kimya ve enerjide veriyor. İran ise birçok konuda ara malı ve nihai ürün konusunda eksiklikler yaşıyor. İki ülke birçok alanda birbirini tamamlayıcı bir yapıya sahip. Fakat İran'a yönelik haksız ABD yaptırımları iki ülkenin stratejik bir ekonomik bağ kurmasını önlüyor. İki ülke ticaretinde kesinlikle üçüncü bir ülkenin para birimine yer olmamalı. Dengeli bir ticaret kurulabilirse takas usulü ile ticaret hem iki ülkeyi kur riskinden korur hem de ticaret hacmi yükselir. Ama nedense herkes sattığı mal karşılığında dolar veya avro istiyor. Çin ve Rusya üçüncü ülkelerin para birimini devreden çıkarmak için adımlar attı. İran ve Türkiye onları örnek alabilir. Amerikan hegemonyasına karşı Türkiye İran'ın, İran da Türkiye'nin yanında samimi bir şekilde durmalı. Bunu başarırsak ABD de uzlaşma yolunu arayacaktır.

6- Tahran-Ankara’nın ticari ilişkilerini yerli parayla yapılması mümkün?  

Yukarıda da sözünü ettim. Teknik anlamda imkansızlıklar var. İran'ın parası uluslararası alanlarda konvertibl değil. Türk lirası da bu özelliğini kaybediyor. O yüzden dolarla ara malı satan üreticiye nihai ürünü bana İran riyali ile sat diyemezsiniz veya Türk lirası. O halde özellikle enerji tedariği anlamında özel bir sisteme geçilebilir. Yine enerji dışında yerli girdi oranı yüksek olan ürünlerde iki ülke birbiriyle takas veya açık hesap yöntemi ile ticaret yapabilir. Özellikle 1980 sonrası hakim olan neoliberal dönemde "kasanda ne kadar çok ABD doları var o kadar zengin ülkesin" anlayışı hakim oldu. Ama cebinde, kasanda, rezervinde taşıdığın o para bir başka ülkenin parası ve sen onun üzerinde egemenlik hakkına sahip değilsin. İnsanların bunu anlaması, öğrenmesi lazım.

News ID 1888390

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha