9 Ağu 2025 15:01

Hizbullah’ın akıllıca tutumu Siyonistlerin hesaplarını nasıl bozdu?

Hizbullah’ın akıllıca tutumu Siyonistlerin hesaplarını nasıl bozdu?

Hizbullah’ın, Lübnan hükümetinin direnişi silahsızlandırma yönündeki gayri milli kararına karşı aldığı kesin ve akıllıca tavır, ABD ve Siyonist rejimin Lübnan’da iç savaş çıkarma ve direnişi zayıflatma yönündeki hesaplarını boşa çıkardı.

ABD’nin dayatmaları karşısında teslim olarak direnişi silahsızlandırma kararı alan Lübnan hükümetinin bu gayri milli adımı, Hizbullah’ın sert tepkisine yol açtı. Bu gelişmelerin ardından, Lübnan’ın önde gelen yazar ve analistlerinden Ali Haydar, El-Ahbar gazetesinde kaleme aldığı makalede şunları yazdı: Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam’ın Hizbullah’ı silahsızlandırma kararı, Araplar ile Siyonist rejim arasındaki çatışma tarihindeki son derece hassas bir siyasi anı yansıtmaktadır.

ABD ve İsrail’in Lübnan hükümetinin pasifliğine bahis oynaması

Lübnan hükümetinin bu kararı ve uygulanma takvimi, geçen sonbaharda işgalci rejimin Lübnan’a karşı son savaşının sona ermesinden itibaren şekillenmeye başlayan uzun bir sürecin doruk noktasıdır. Bu karar resmi bir Lübnan yetkilisi tarafından alınmış olsa da, sonuçları gelecek döneme yayılan daha derin etkiler taşımaktadır; özellikle işgalci rejimin ateşkes anlaşmasını ihlal etmeye devam etmesi göz önünde bulundurulduğunda.

Öte yandan, Suriye sahasındaki temel gelişmeler ve bunların direniş cephesine yansımaları, işgalci rejimin Lübnan’a karşı gerginliği artırmada daha cüretkar davranmasına sebep oldu. Düşmanın, Hizbullah’ın üst düzey liderleri özellikle Seyyid Hasan Nasrallah ve Seyyid Haşim Safieddin’i hedef alarak Hizbullah’ın kapasitesine ağır darbeler vurma başarısına rağmen, Hizbullah’ın son savaşından sonra işgalciler anladılar ki, hava üstünlüğü ve askeri baskı seçenekleri, Hizbullah’ın askeri yapısını çökertme ve bu hareketin yeni her savaşta düşmana önemli zararlar verebilen bir savunma gücü olarak rolünü sona erdirme hedefine ulaşamamıştır.

Sonuç olarak, işgalci rejim ve onun Amerikan destekçisi stratejisi, Lübnan içinden Hizbullah’ı kuşatma ve zayıflatmaya dayalı, daha esnek ve düşük maliyetli seçeneklere yönelmiştir. Bu strateji, direnişin ulusal yetiştirme merkezini yok etmeye ve Lübnan hükümetini direnişin varlığı ve silahlarını hedef alan kararlar almaya zorlamaya yönelikti. Bu görev, ateşkes sonrası geçen aylarda ABD tarafından doğrudan Lübnan’da yürütülmüştür.

Hizbullah’ın akıllıca tutumu Siyonistlerin hesaplarını nasıl bozdu?

Siyonist rejim açısından Lübnan hükümetinin direnişin silahsızlandırılması yönündeki kararı, Tel Aviv ve Washington’un Lübnan’ı iç çatışmalara sürükleme projesinin temel adımlarından biri olarak görülüyor. Bu senaryoda Lübnan hükümeti, Hizbullah’ı silahsızlandırma kararıyla direnişi birleştirici bir unsur olmaktan çıkaracak ve onu hükümete karşı bir isyan çerçevesine oturtacaktı.

Ancak bu siyonist bahisler uzun sürmedi ve Hizbullah’ın açıklaması hızlıca durumu tersine çevirdi. Bu açıklama, Lübnan hükümetinin direnişi silahsızlandırma kararını gayrimeşru ve hukuka aykırı bir karar çerçevesine yerleştirdi. Hizbullah ayrıca bu hareketi silahsızlandırma komplosuna karşı, ulusal egemenlik mantığına ve herhangi bir iç gerilimi önleme ilkesine bağlı kaldı. Hizbullah, önümüzdeki döneme ilişkin tutumunu da net bir şekilde tanımladı: Direnişi silahsızlandırma kararını kesin olarak reddetmek ve bu kararı tanımamak; ancak bunu ne hükümetten ayrılarak ne de iç çatışmaya girerek yapmak.

Bu yaklaşım, Hizbullah’ın yüksek düzeyde siyasi disipline sahip olduğunu gösteriyor; zira Hizbullah, kendi güçlü yönlerini riske atmadan iç çatışma tuzağına düşmekten kaçınıyor. Anayasa’ya, hükümet programına ve onlarca yıldır kazandığı ulusal meşruiyete dayanan direnişin meşruiyetine yaslanarak devlet kurumlarındaki konumunu koruyor.

Genel olarak, Hizbullah’ın önünde üç yol vardı: Amerikan-İsrail dayatmalarını kabul etmek, hükümetle doğrudan çatışmaya girmek ya da çatışmaya girmeden siyasi manevra yolunu seçmek. Hizbullah açıkça üçüncü yolu tercih etti; çünkü bu, hem maliyet hem de etkinlik açısından en iyi seçeneğin olduğunu gösteriyordu. Bu seçenek, Hizbullah’a devlet kurumlarında manevra alanı sağladı ve şimdiye kadar düşmanın direnişi iç çatışmaya sürükleme yönündeki hesaplarını boşa çıkardı. Bu strateji aynı zamanda silah konusunu ulusal egemenlik mücadelesi olarak konumlandırma fırsatı verdi.

Siyonist rejim, Hizbullah’ın bu tutumunun Washington ve Tel Aviv’in hesaplarını bozduğunu ve Lübnan hükümetinin, direnişi silahsızlandırma kararını iç patlamaya yol açmadan uygulama kabiliyetini azalttığını biliyor. Ancak asıl soru şu: Siyonist rejim, Nevvaf Selam hükümetinin yeni aşamada direnişe yönelik saldırılarını meşrulaştırma kararından faydalanacak mı?

İsrail rejiminin çıkarları açısından cevap evettir ve bu karar, Siyonistlerin Beyrut hükümetinin kararını destekleme gerekçesiyle Lübnan’ın iç işlerine müdahale etmelerine yol açar. Ancak Lübnan'ın çıkarları açısından bakıldığında, Siyonist rejimin saldırılarının devam etmesi, Hizbullah’ı silahsızlandırma kararı ile Siyonistlerin Lübnan'a egemen olmak için saldırganlıklarını sürdürme stratejisi arasında doğrudan bir ilişkisi olduğunu kanıtlayacaktır.

Beyrut’un direniş karşıtı kararının ardından bir sonraki aşamanın görünümü

Bu durumu değerlendirdiğimizde, bir sonraki aşamanın üç aktif güç arasındaki hassas bir dengeye bağlı olduğu söylenebilir: Hükümetin, ülkedeki siyasi ve toplumsal kutuplaşma sürecinde bu kararı uygulama becerisi, Hizbullah'ın iç çatışmaya girmeden baskılara direnme becerisi ve söz konusu kararı kötüye kullanmaya çalışan Siyonist rejimin, Lübnan işlerine müdahale etmekle suçlanmadan kenarda kalma becerisi.

Lübnan direnişinin silahsızlandırılması kararı, Siyonist rejimle mücadeleyi bitirmez, tam aksine yeni bir sayfa açar. Bu süreçte yeni çatışma kurşun ve bombalarla değil, diplomasi yollarla yürütülür. Bu bağlamda Hizbullah, söz konusu mücadelede yabancı bir projeye karşı ulusal egemenliğin savunucusu olarak rolünü oynamaya karar vermiştir.

Dolayısıyla Siyonist rejim ile ABD'nin dışarıdan dayattığı plan ile Hizbullah'ın içerideki egemenlik çatışması arasında yeni bir sınır çizgisi çiziliyor. Bu çizgi yalnızca Lübnan’ın güneyinden değil, aynı zamanda Lübnan devletinin kalbinden (Beyrut) geçer. Artık akıllara şu önemli soru geliyor: Ulusal egemenliğin gerçek savunucusu kim ve Lübnan'ı dış tehditlerden kim koruyacak?

News ID 1929311

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha