MHA - Muhammed Kadiri: Suudi Arabistan’ın İran İslam Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkilerini kesmesi ABD, İngiltere ve Siyonist Rejim üçlüsü tarafından sürelerce izlenilen senaryonun son perdesiydi ve bu senaryonun detayları da onların bölgedeki kuklaları olan Türkiye ve Suud Rejimi’ne iletilmişti.
Tahran ve Riyad ilişkilerinin kesilmesine neden olan son gelişmeleri gözden geçirmek ele aldığımız konuyu daha anlaşılır yapacaktır:
A)– Olayın görünüşü nasıldı?
Olayın ilk görünüş şekli şöyledir: Suudi Arabistan, Şii alemi kamuoyu ve özellikle de İran İslam Cumhuriyeti’nin bu konu üzerindeki hassasiyetini bildiği halde mücahit ailm “Şeyh Nimr Bakir El Nimr”i şehit etti.
İkinci olayı da şöyle izah edebiliriz: Suudilerin bu akılsızca girişimi Şeyh Nimr ve özgürlük yanlıları arasında büyük bir itiraza neden oldu. Tahran ve Meşhet kentlerinde de şiddetlenen protestolar beliriz kişilerce Suudi Arabistan’ın Tahran Büyükelçiliği’ne düzenlenen baskınla sonuçlandı. Protestolar neticesinde büyükelçiliğin bazı bölümleri de tahrip edildi.
Üçüncüsü: Bu gelişmelere tepki gösteren Suudi yetkililer Tahran ile diplomatik ilişkilerini kesmekle beraber BAE ve Bahreyn’i de aynı kararı vermeye kışkırttılar. Acaba sözü edilen olayların meydana geliş şekli bu kadar basit miyidi?
B)– Olayın arkasında neler var?
Olayın arkasında yer alanları açıklamak için birkaç konuyu gözden geçirmemiz gerekiyor?
Birincisi: Tekfirci teröristlere karşı İran, Rusya, Suriye ve Irak’ın oluşturduğu dörtlü ittifakın karşısında ABD ve Kudüs İşgalcisi Rejimi’nin emriyle Suud Rejimi de sözde terörizm karşıtı bir ittifak oluşturdu.
Suudi Arabistan tarafından böyle bir ittifakın kurulması bölgede mevcut gerginliğin şiddetlenmesi gibi bazı şartları gerektiriyordu. Al Suud’a göre, bölgedeki gerilim şiddetlenmeden ve İran ile de anaşmazlık içinde olmadan terör örgütlerini desteklemek için anarşik bir ortamı sağlanmak kolay değildir.
Başka bir deyişle “bölgedeki gerginliği artırmak” Suudi Arabistan tarafından oluşturulan ittifakın ilk şartıdır. Çünkü sakin ve gergin olmayan bir ortamda Al Suud ve müttefikleri IŞİD’e rahatlıkla destek veremezler. İşte bu konu Riyad, Batı ve Siyonist Rejim’in gözden kaçıracağı bir husud değildir.
İkincisi: “Erdoğan”ın Suudi Arabistan’a düzenlediği ziyaret meydana gelen son gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Bu ziyarette Şii ve Sünni arasında yeni gerilim dalgasının gündemde olması gerektiğini vurgulayan Erdoğan ve Melik Selman Şeyh Nimr’in idam hükmünü bu politika doğrultusunda icra ettiler.
Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a düzenlediği ziyaretin hemen bir gün ardından Şeyh Nimr’in idam edilmesi sebepsiz değil. Aslına bakarsak idam hükmü Okyanus ötesi ve İşgal altındaki topraklardan Riyad ve Ankara’ya iletilen bir talimattı. Sözü edilen talimat hem Türkiye Cumhurbaşkanı hem de Suud Kral tarafıdan onaylandı.
Suud Rejimi ve Türkiye, Şeyh Nimr idamının İslam dünyasında nasıl bir yankı uyandıracağını iyi biliyordu. Suudi Arabistan’ın Tahran Büyükelçiliğne basıkn düzenlemek de aynen Ankara, Riyad, Londra, TelAviv ve Washington tarafından tasarlanan bulmacanın bir parçasıydı. Dolayısıyla Suudi Arabistan Büyükelçiliği'ne düzenlenen baskına da tereddütle yaklaşmamız gerekiyor.
Riyad’da bir araya gelen Erdoğan ve Melik Selman sözü edilen bulmacayı tamamlamaya karar verdiler. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ın Tahran Büyükelçiliği’ne baskın düzenleyenlerin kimlikleri ve onların Al Suud’un yürüttüğü politika ile olası bağlılıkları hakkında ülkenin isithbarat ve güvenlik birimleri tarafınadn araştırmalar yapılmaldır.
Dörüncüsü: ABD, İngiltere ve Kudüs İşgalcisi Rejim’nin şu anki temel amacı İran karşıtı cephenin bölge genelinde güçlendirilmesidir.
Tekfirci terör örgütlerinin Suriye ve Irak’ta arda arda yenilgiye uğraması Beyaz Saray ve Washington’un Siyonist, Batı ve Arap müttefiklerinin endişelenmesine neden olmuştur. Bu arada Amerikan yetililerin İran ve Suudi Arabistan ilişkilerinin kesilmesinden kaygı duyması da propagandadan başka bir şey değildir.
M.K
yorumunuz