İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 19 Mart'ta gözaltına alınan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, "terör örgütüne yardım" ve "yolsuzluk" suçlarından ayrı ayrı tutuklanmasını talep etti. İmamoğlu ile birlikte, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Reform Enstitüsü Vakfı Başkanı Mehmet Ali Çalışkan ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’ın da "silahlı terör örgütüne yardım etme" iddiasıyla tutuklanması talep edildi. Soruşturma kapsamında toplam 92 kişinin tutuklanmaları talep edildi. Peki köşe yazarları İBB operasyonunu ve soruşturma sürecini nasıl değerlendirdi?
Uğur Dündar: Gizli tanık mı dediniz?..
Sözcü yazarı Uğur Dündar:
"Bir süre sonra, FETÖ hakkında soruşturma yapan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in makamı, Erzurum Özel Yetkili Savcılarından Osman Şanal’ın görevlendirdiği bir ekip tarafından basılmış ve makam odasıyla lojmanında 6 saat süreyle arama yapılmıştı. Neye uğradığını şaşıran ama soğukkanlılığını kaybetmeden, yapılanın suç olduğunu anlatmaya çalışan Başsavcı Cihaner, çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine konulmuştu! İlhan Cihaner’in adını da ilk kez o operasyonun yapıldığı gün duymuştum... Böylece cadı avı bir hedefine daha ulaşmış oldu. İBB Başkanı İmamoğlu’nu hiçbir belge ortaya koyamadan “duydum, işittim, söylediler” gibi soyut söylemlerle suçlayanların ifadelerini okuyunca, bu anımı paylaşmadan geçemedim. Zira yakın geçmişten biliyoruz ki bu kişiler, yarın devran döndüğünde, bugün dile getirdiklerinin tam tersini söylerler..."
Necati Doğru: Meydanların sesi!
Sözcü yazarı Necati Doğru:
"Seçimle gelip seçimle gitmesi gereken Tek Adam’ın; “hem muktedir, hem bağıran, hem azarlayan, hem korkutan ve hem de sabredin yine beni seçin diyen dayatmasının” yarattığı rahatsızlığa yoksullaşma, geçim darlığı, gelecek umudunun kararması da eklenince meydanlar doldu. Halkın çıplak gözle kendi durumuna bakıp, bir de dönüp 23 yılıdır yönetene bakarak gördüğü korkunç eşitsizlik halkı meydanlara çekti. Meydanlardan yükselen sesler: Yeter artık. Türkiye kişi devleti değil, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletidir. Seçme, seçilme haktır, vaz geçilemez. Hukuk, iktidarın aracı yapılamaz. Milletin iradesi, 1 kişiden büyüktür. Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber. Ya hiçbirimiz. Birleşe birleşe. Omuz omuza. Sandık gelecek. Bize oy veren, vermeyen hepiniz sandığa gelin."
İpek Özbey: Z Kuşağı
Korkusuz yazarı İpek Özbey:
"Tüm Türkiye’de öğrenciler başta olmak halk, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptali, daha sonra da gözaltı sürecini protesto etmek üzere sokaklarda. İmamoğlu’nun gençlerle iletişimini onu yakından takip eden ve ilk röportajını yapan, daha sonra da defalarca mikrofon uzatan bir gazeteci olarak çok iyi biliyorum. Gençler, İmamoğlu’nu vizyoner buluyor. Kendilerine yakın hissediyor. İmamoğlu da onlar için onların istediği gibi bir dünya kuruyor, görev tanımı dahlinde. Z kuşağını apolitik bulanların yanıldığını düşünüyordum her zaman. Bu günler de haklılığımı ortaya koyuyor. Gezinin kahramanları Y kuşağıydı. Saraçhane’ninki Z kuşağı. Yani kimine göre 1995, kimine göre 2000’den sonra doğanlar."
Emre Kongar: Tarihte yargı cinayetleri ve kumpasları
Cumhuriyet yazarı Emre Kongar:
"Sorun, Ekrem İmamoğlu sorunu değildir: Sorun, tarihin hangi tarafında yer alacağımız sorunudur. FREDERICK Mİ OLACAKSINIZ, HİTLER Mİ? McCARTHY VEYA JACK ANDERSON MU OLACAKSINIZ, EDWARD R. MORROW MU?"
Ege Cansen: Korku
Sözcü yazarı Ege Cansen:
"Korkma ve korkutma, davranışları yönlendiren temel duygu olduğu için olsa gerek, Mehmet Akif Ersoy (yakışıklı ve başarılı televizyon sunucusu olan değil, milli şairimiz) İstiklal Marşı’nın sözleri olan şiirine “Korkma!” kelimesiyle başlamıştır. Nobel Barış Ödüllü “savaşçı” ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in, ümidinizi asla kaybetmeyin anlamına gelen “Korkulacak tek şey, korkunun kendisidir” sözü tarihe geçmiştir. Hafta başında CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olması kesinleşen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması üzerine “çarşı karıştı”. Uzun zamandır dizginlenmiş dolar, birkaç saat içimde TL’ye karşı %12 değer kazandı. Yabancı ve yerli yatırımcılar tırstı, borsa çöktü ve işlemlere ara verildi. Merkez Bankası 10 (?) milyar dolar satarak ve faizi artırarak TL’yi savundu. Hiç beklemediğim bu “mini” krizin sebebi, AKP’nin “rakiplerini korkutma” girişimlerinin “geniş halk kitlelerini korkutmakta” başarılı olmasıdır. Zaten bir süredir geçim sıkıntısı yüzünden asabı bozuk olanlar “şartlar daha da kötü olur mu?” geçim sıkıntısı olmayanlar da “param pul olur mu, benim de malıma, mülküme el konur mu?” endişesine kapıldı. Birikimini korumak için liradan kaçtı dolara koştu. Bunun benzeri bir olayı 2021’in son aylarında yaşamıştık."
Rahmi Turan: Bakalım daha ne suçlar icat edilecek?
Sözcü yazarı Rahmi Turan:
"AKP zihniyeti, çocuklar için kreş açılmasından neden rahatsızlık duyuyor, bilemiyoruz. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da 111 kreş açıp, çalışan annelere hizmet etmesi SUÇ sayıldı. İmamoğlu tarafından 2019 yılında başlatılan ve “150 mahalleye 150 kreş” sloganıyla hayata geçirilen proje, 3 – 6 yaş arasındaki çocuklar için tasarlandı. Bu kapsamda 111 kreş tamamlanarak uygun fiyatla hizmete açıldı. Toplamda 10 binden fazla çocuk okul öncesi eğitim almaya başladı. İşte, Ekrem İmamoğlu’nun bu güzel hizmeti meğerse suçmuş! Güler misiniz, ağlar mısınız? Daha önce İstanbul’u 25 yıl yöneten AKP’li başkanların hiçbiri, bu uzun zaman içinde bir tane bile kreş açmayı düşünmemişti. Haberi sosyal medyadan duyuran Ekrem İmamoğlu: “Kreş açtığım için hakkımda soruşturma açılmış. Şu an gözaltındayım yoksa, severek ifade verip, bu şehrin çocukları için yaptığımız kreşleri tüm gücümle savunurdum. Kreş açma suçunu işlemeye devam edeceğiz!” dedi. Daha ne desin? İmamoğlu, İstanbul’da halkın ucuz ekmekten süt ürünlerine kadar temel ihtiyaçlara ulaşmasını sağladı, kreş ve kent lokantalarıyla da sosyal belediyeciliğin nasıl yapılacağını gösterdi. Ayrıca, AKP’yi 4 defa yendi. İstanbul’da CHP’nin 14 olan ilçe belediye başkanı sayısının 29’a çıkmasında başrolü oynadı. İstanbul’da AKP saltanatına son verdi ve Cumhurbaşkanı adayı oldu. İmamoğlu’nun bütün suçu bu olsa gerek!"
Can Ataklı: “Hükümet istifa” sloganı yanlış
Nefes yazarı Can Ataklı:
"Gerek İmamoğlu için yapılan gösterilerde gerekse daha önceki mitinglerde en çok duyduğumuz sloganların başında “hükümet istifa” sesleri geliyor. Oysa “hükümet istifa” demek yanlış. Sanıyorum muhalefetteki pek çok kişi hala yaşadığımız rejimi bilmiyor. “Tek adam” rejimindeyiz ve “hükümet istifa” demenin bir anlamı yok çünkü ortada hükümet yok. Velev ki göstermelik hükümet istifa etse bile, ki teknik olarak hükümetin istifası da söz konusu değil, durumda bir değişiklik olmaz. Tüm bakanlar istifa etse bile ortada güvenoyu diye bir şey olmadığı için tek adam rejimi devam edecek ve cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişi yeni bakanları atayacaktır. Bu nedenle doğru slogan “Erdoğan istifa” şeklinde olmalıdır. İktidar ancak Erdoğan’ın istifası ile değişebilir. Çünkü o zaman 45 gün içinde seçime gidilmesi zorunluluğu vardır."
Taha Akyol: Hukuka güven olmayınca
Karar yazarı Taha Akyol:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, “turpun büyüğü” operasyonunu başlatırken bu kadar büyük tepki çıkacağını düşünmüş müdür? Yahut, emrindeki devlet kuvvetlerine bakarak, tepkiler ne olursa olsun, bastıracağını, muhalefeti daha bir zaafa uğratacağını mı hesaplamıştır? Tam olarak bilemeyiz ama benim tahminim bu ikincisidir. Cumhurbaşkanı, polis gücüne ve soruşturma aşamasında savcıya ve sulh hakimine emir verebilir! Zira TCK’nın 277. maddesinde yapılan değişiklikle bu kapı kanunen açılmıştı zaten. (18 Haziran 2014 günlü Torba Yasa.) Cumhurbaşkanı devletin bütün yürütme güçlerine olduğu gibi yasamaya da hakimdir. İşte Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve konulan ek maddeler… Zaten “kuvvetler ayrılığının ayak bağı” olduğu görüşünde. Sekiz yıl önce Venedik Komisyonu, CB sisteminde kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin “otoriter ve şahsi bir rejim tehlikesi” yaratacak şekilde geriletildiğini rapor etmişti. (9-11 Mart 2017, paragraf 133) Cumhurbaşkanı, temelinde kuvvetler ayrılığı bulunan liberal demokrasinin “eski itibarını ve etkisini yitirdiğini” söylüyor. (24 Şubat 2025) Bu bakımdan, Batı’dan da büyük tepkiler beklemiyor olsa gerek. Trump zaten “dostum”dur. Böyle bir güç, insanları olaylara öncelikle güç açısından bakmaya yöneltir."
Mensur Akgün: Mantığı var mı?
Karar yazarı Mensur Akgün:
"Neredeyse eş zamanlı biçimde İstanbul Barosuna da kayyum atama teşebbüsü gerçekleşti. Hatta ana muhalefet partisi için de kayyum düşünüldüğü iddia edildi. Türkiye de tabii ki derin bir siyasi, iktisadi ve korkarım sosyal krizin içine sürüklendi. Lira değer kaybetti, borsada kesiciler devreye girdi, Merkez Bankası gecelik faiz artışı kararı verdi. Avrupa’dan da eleştiriler geldi, İmamoğlu için kampanyalar düzenlendi. Bant kısıtlamaları ve yol kapatmaları da belli ki pek işe yaramadı. İnsanlar sokaklara döküldü. Öğrenciler gösteriler düzenledi. Kapanan yollar ve sosyal medya kanallarına konan engellemeler de iktidara olan kızgınlığı arttırdı. Sorunun artçı şoklarının sabit gelirlilerin yaşam standardını daha da düşürmesi, iktidara olan güvenini daha da azaltması kaçınılmaz. Dışardan gelecek tepkilerin artacak olması da öyle. Eğer baskı dozunun bu geometrik artışının ardındaki neden gerçekten en erken iki yıl sonra yapılacak seçimlerse, iktidarın ya da bu kararları verenlerin hesap hatası yaptığı kesin. Zaten attıkları adımların kendilerine oy olarak geri dönmeyeceğini geçmişteki tecrübelerinden bilmemeleri imkansız. Yok eğer daha fazla baskının daha fazla sadakat getireceğini düşünüyorlarsa o da imkansız. Unutmayalım ki baskı sonunda muhalefeti birleştirdi, ana muhalefet partisi içindeki kim cumhurbaşkanı olacak yarışması 19 Mart itibarıyla sona erdi. İmamoğlu tek ve tartışmasız aday haline geldi. O olmazsa da zaten muhtemelen yerine geçen kazanacak. Bundan sonra bulunacak hemen hiç bir hukuki argüman ya da delil de oluşan mağduriyet hissini gideremeyecek."
Mahmut Övür: Sıradan bir elektrikçi nasıl patron oldu?
Sabah yazarı Mahmut Övür:
"İstanbul'da İBB'ye yönelik başlatılan terör ve yolsuzluk operasyonu tam da bu gerçeğe ışık tutuyor. Aynı şeyi, aylardır CHP'liler de "balya balya paralar ve satın alınan delegeler" üzerinden anlatıyor. Peki bu parayla siyaseti dizayn etme nasıl oluyor? Şimdi gelin iktidara erişim için kullanılan o "para"nın sadece küçük bir bölümünün nasıl elde edildiğine yakından bakalım. MASAK raporunda yer alan iddiaya göre, İBB'ye bağlı iştirakler üzerinden tam 3 milyar TL'lik bir yolsuzluk ağı kurulmuş. Ağın merkezinde ise sıradan bir işçinin "kurduğu" paravan bir şirket var. Sözünü ettiğimiz sıradan işçi Furkan Remzi Ceylan. 2023 yılına kadar Ali Nuhoğlu'nun sahibi olduğu Nuhoğlu İnşaat'ta sıradan bir elektrikçi olarak çalışıyordu. Sonra o meşhur "kahramanın yolculuğu"yla birlikte onun da hayatı değişti. 2023 Nisan ayında ISTCON İnşaat A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Kayıtlarda bağımsız gibi görünse de aslında Nuhoğlu'nun yönlendirdiği paravan bir şirketti."
Melih Altınok: Sokak tutmadı, suçlu medya oldu
Sabah yazarı Melih Altınok:
"CHP medyası da, hükümete yakın medya da günlerdir Özel'in sokak çağrılarını duyuruyor. Yalnızca Saraçhane değil, hangi noktada eylem varsa kameralar o noktada. Özgür Özel'in içilen kahvelerden beklediği "hatırın" sınırlarını bilmiyoruz. Söz konusu kanalların patronları ve yöneticileriyle ne konuştuklarını da... Ama daha ne yapsınlar? Bütün kanallar Saraçhane medyası gibi sokak kışkırtıcılığı yapmak zorunda mı? Süreci şiddet çağrıları yaparak bel altına indiren Özel, başarısızlığını medyayı hedef göstererek gizleyemez."
Ahmet Hakan: Tehlikeli çağrı; yıkın geçin
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan:
“Çıkın sokağa. Önünüze kanuna aykırı emirle set çeken, bariyer çeken varsa, polise zarar vermeden yıkın geçin. Yıkın geçin.” Yıkıp geçecekler ama polise zarar vermeyecekler. Böyle bir şey mümkün mü? “Yıkın geçin” demek... - Milleti polisle karşı karşıya getirmektir. - Gencecik çocukları tehlikeye atmaktır. - Protestoları çığırından çıkarmaktır. - Galeyana gelmiş kitleleri şiddete yöneltmektir. - Provokatörlere süper fırsatlar sunmaktır. - Maskelilere muazzam imkanlar tanımaktır. Kısacası çok ama çok büyük bir sorumsuzluktur. CHP gibi büyük bir kitle partisinin genel başkanı... Sözün, kalabalığın, öfkenin şehvetine kendini bu denli kaptırmamalı."
Özay Şendir: Meydan, protesto, hak...
Milliyet yazarı Özay Şendir:
"Saraçhane’deki kalabalığa bakarak tüm bu isimlerin Ekrem İmamoğlu’nun peşinden giden insanlar olduğunu düşünmek ne kadar büyük hata olursa, protesto hakkını kullanan herkesin gizli bir ajandası ve terör heveslisi olduğunu düşünmek de hata olur. Eylemlerde sorun çıkarsa düzeni sağlamak devletin kolluk kuvvetlerinin işidir, “Geliriz, müdahale ederiz” tarzı mesajlar asla kabul edilemez. 2005 yılında AB Zirvesi sırasında Selanik, alev alev yanarken oradaydım, polis o kadar çok gaz atmıştı ki, kimse sokağa çıkamamıştı. Kopenhag’da 2002 Aralık Zirvesi öncesi küreselleşme karşıtlarının kampında röportajlar yapmıştım. Sonra eylemi izledim, izin verilen alanın dışına çıkanların başına gelenlere gözlerimle şahit oldum. Uzatmayayım, Türkiye’de meseleleri tartışmak kolay değil. Böyle zamanlarda geçmişten dersler çıkarmakta ve ona göre davranmakta büyük fayda var…"
Osman Gençer: Ortak paydamız demokrasi olmalı
Milliyet yazarı Osman Gençer:
"Şurası kesin ki, eğer demokrasi var ise, hiç bir şekilde kurallar dışına çıkmadan sistemin uygulanması gerekir. Bu gerçekleri görmek, bilmek ve bu nedenle de demokrasiye sahip çıkmak önemlidir. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay da, önceki gün, bu aralar pek çok kurumdan, pek çok siyasiden, pek çok sivil örgütten duyduğumuz “demokrasiye sahip çıkılması” çağrısında bulundu. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, herkesin demokrasi için mücadele etmesi gerektiğinin altını çizdi. Tugay’a sonuna kadar hak veriyorum. Demokrasiye sahip çıkmak, onu kucaklamak ve bu rejimin getirdiği güzelliklerden yararlanabilmek için her türlü çabayı sarf etmeliyiz. Gerçek demokrasi, ortak paydamız olmalıdır. Yoksa, sorunlardan başka türlü kurtulma şansımız yoktur"
Selin Nakıpoğlu: Bu rejime teslim olmayacağız
BirGün yazarı Selin Nakıpoğlu:
"Dün bizi bu hukuk dışılıkla karşı karşıya bırakanların, objektif hukuku kenara itip üstünlerin hukukunu işletenlerin de bir gün hukuka ihtiyaçları olacak. Yasa tanımayan o yargı mensupları gün gelecek avukatlık yapmak isteyecek ama onların isimlerini aklımızdan çıkarmayacağız. Türkiye’nin hiçbir barosu üyesi olmaya haklarının olmadıklarını da… Bu karanlık ortamda bir nebze gülümsemek için Adalet Bakanı’nın 19 Mart’ta sosyal medya hesabında yayınladığı şu cümleleriyle yazımı bitireyim: “Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü anlamında ülkemiz önemli mesafeler kat etti. Tarafsız ve bağımsız yargının gerçekleştirmekte olduğu soruşturmaları farklı taraflara çekmek son derece yanlıştır. Yasaması, yürütmesi, yargısıyla ülkemizde kuvvetler ayrılığı esastır. Yargı kimseden emir ve talimat almaz.”"
Yakup Kepenek: Halkla birlikte
BirGün yazarı Yakup Kepenek:
"Bu günlerde çok sağlam bir duruş sergileyen CHP il ve ilçe örgütleri ve belediyeleri; diğer muhalefet kesimlerini de olabildiğince sürece katarak, halkla birlikte bir çözümün öncüsü olmalıdır. Bu bağlamda, il örgütlerinin katılımcı bir yaklaşımla çalışma yapmaları, kendi illeri ya da ülke sorunlarıyla ilgili bildiriler hazırlamaları sağlanmalıdır. Bu konuda CHP’nin geçmişinde, SHP dönemimde 1986-1987’de “Anadolu Konuşuyor” ve 1999 -2000 CHP’sinin “Halkla Birlikte Çözüm” deneyimlerinden yararlanılabilir. Ayrıca, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, kurumlaşma, erkler ayrılığı, temel hak ve özgürlükler, siyasal katılım, enflasyon, işsizlik ve gelir paylaşımı konularında, bunların büyük önemi göz önünde bulundurularak, her biri için ayrı, bilimsel katılımlı toplantılar yapılmalı ve çözüm önerileri somutlaştırılmalıdır. Demokrasinin yasal, kurumsal, ekonomik ve toplumsal temelleriyle yaşama geçirilmesinin gizilgücü halktır. Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı, üstelik egemenliği gökten yere indirerek içselleştirmiş olan halk, Büyük Şairi Nâzım Hikmet’in dediği gibi, “gayri yeter” diyor. Günümüzün CHP yönetimi, toplumun tüm özgürlük ve demokrasi güçleri ile birlikte bu toplumsal çağrının gereğini mutlaka yapmalı; iktidar programını oluşturmalıdır. Partinin yine doğru bir tutumla 6 Nisan’da Olağanüstü Kurultay kararı almış olması, hazırlanacak “iktidar programının” daha güçlü bir kurumsal temele yerleştirilmesini de sağlar."
Yücel Koç: CHP’lilere her yol mubah mı?
Türkiye yazarı Yücel Koç:
"İstanbul’da CHP’lilere terör operasyonu nereden başladı? Esenyurt’tan… Önceki başkan da CHP’liydi, üstelik o da HDP’lilerin desteğiyle seçilmişti. CHP’li Kemal Deniz Bozkurt'a 5 yıl dokunmayan yargı, Ahmet Özer’i niye tutuklayıp, yerine kayyım atadı? Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun baskısıyla Esenyurt’a Kandil’in adayı CHP kadrolarından aday yapılmış, onun da kırmızı kategoride aranan teröristbaşı Remzi Kartal başta olmak üzere, 690 terör örgütü mensubuyla telefon trafiği yakalanmıştı. Çorap ilmek ilmek söküldü, nihai zanlıya ulaştı. Kim o? Seçim kazanmak için her yolu mubah gören… Siyasetten ürettiği para kuleleri gibi gayrimeşru kazanç ile CHP gibi bir partiyi bile delege delege satın alabilen… “Bu siyasi gücümle bana kimse dokunamaz” pervasızlığı ve kibrine kapılıp, her türlü herzeyi rahat rahat yiyebileceğini zanneden… Önüne ne konulursa konulsun, inkâr edince kitlesini kandırabileceğini düşünen… İngiliz Büyükelçisi ile yediği yemeğin, o gece milyonların karda mahsur kalmasından daha önemli olduğunu söyleyebilen… Oralardan aldığı güce güvenip “Haydi bana gelin de görelim” diye Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kafa tutabileceğine inanan… Hırsı ve fütursuzluğuyla kendisini o koltuğa taşımış herkesi bin pişman eden… Bundan dolayı da CHP içinden bir kesim tarafından devletin ilgili kurumlarına tüm pislikleri belgeleriyle ihbar edilen bir figür. Ekrem İmamoğlu."
Kaynak: T24
yorumunuz