Muhtemelen vatan, toprak veya İran kimliğinden bahsettiğimizde aklımıza ilk gelen şey İran milli marşı ve bayrağıdır. Ancak bu ülkenin tarihine günü gününe bir bakış attığınızda, İranlıların kolektif kimliğinin, zamanla şekillenmiş küçük ve büyük anılardan oluştuğunu fark edersiniz. Dünyanın herhangi bir yerinde olsanız bile bu anılar, görme, işitme, koklama veya tat alma yoluyla sizi kendi coğrafyamızın ortasına geri götürür.
Bu anılar bazen Moazzenzadeh'in ezanında, bazen Hafız ve Sadi’nin şiirlerinde, kimi zaman Mir İmad'ın nesih hat sanatının kıvrımlarında ya da Şeceryan'ın sesindeki ince detaylarda ve bazen de Ferşçiyan'ın minyatür sanatının incelikli tasvirlerinde canlanır. Ferşçiyan'ın resimleri, bazen bu toprakların mitolojik hikayelerinden ilham alarak tuvallerde yer bulur, bazen de dini bir anlam ve renk kazanır. Öyle ki, İranlılar için din ve tarihimizin birçok büyük olayını hayal etmek için Ferşçiyan'ın tablolarından birine bakmak ya da onu düşünmek yeterlidir. Bu büyük ressamın dediğine göre, yarattığı eserlerin çoğunun ardında okunmaya değer bir hikaye yatmaktadır.
Eğer takvime bir göz atarsanız, 24 Ocak tarihinin Mahmut Ferşçiyan'ın doğum günü olduğunu görürsünüz. Bu yıl 95 yaşına girecek olan büyük İranlı ressamın eserlerine kısa bir bakış atarak onun sanatındaki dönüm noktalarını keşfetmek istedik. Onun tabloları, yıllar geçse de İranlı izleyiciyi büyülemeye devam ediyor ve her biri kendi özel hikayesini taşıyor. "Aşura Günü" tablosundan İmam Rıza'nın (a.s) "Zamene Ahu" (Ceylanın Kefili) eserine kadar birçok şaheser, bu sanatçının eşsiz dehasını yansıtmaktadır.
İsfahan'dan Dünyanın Dört Bir Yanına
Mahmut Ferşçiyan, İsfahan'ın tanıdık sokaklarında, göz alıcı motiflerle süslenmiş tavanların gölgesinde sanatın nefesini içine çekerek büyüdü. Çocukluğundan itibaren, onu bambaşka bir dünyaya taşıyan bir yolculuğa çıktı. Ancak bu yolculuk, sadece usta Mirza Ağa İmami’nin atölyesiyle veya İsfahan'ın sanat okullarıyla sınırlı kalmadı. Ferşçiyan, Avrupa'da doğunun sanatını batının kökleriyle harmanladı ve öyle bir üslup yarattı ki bu ne tamamen doğuya ne de tamamen batıya aitti. Onun üslubu evrensel bir dile dönüştü, herkesle ortak bir dilden konuşan bir sanatın sesi oldu.
Hüznün Yankısı: Aşura Günü Tablosu
İran İslam Devrimi'nden üç yıl önce, Aşura atmosferinin yoğun yaşandığı bir dönemde, Mahmut Ferşçiyan annesinin onu bir matem merasimine katılmaya teşvik etmesi üzerine derin bir duygusal etki yaşadı ve kalıcı bir eser yaratmaya karar verdi. Herhangi bir hazırlık yapmadan, "Aşura Günü" tablosunu hayata geçirdi. Ferşçiyan, bu büyük eseri yaratma sürecini yıllar sonra anlatırken, tablonun ilk çizildiği haliyle hiçbir değişiklik yapılmadan kaldığını ve tekrar çizmiş olsa bile aynı şekilde ortaya çıkacağını ifade etmiştir.
Bu tablo, taşıdığı derin etkilerle yalnızca izleyicilerini değil, bizzat sanatçısını bile gözyaşlarına boğacak kadar güçlüdür. Abartısız bir şekilde, "Aşura Günü" tablosunun yalnızca bir sanat eseri değil, bundan çok daha fazlası olduğunu söylemek mümkündür. Ferşçiyan'ın diğer ünlü eserleri arasında İmam Hüseyin'in (a.s) ve İmam Rıza'nın (a.s) türbeleri için tasarladığı zarif işçilikler de yer alır ve bu eserler, büyük ustanın en tanınmış çalışmaları arasında sayılır
Zamene Ahu Tablosu
İmam Rıza'nın (a.s) lütfuyla kalbinin şifasını bulan ve "Zamene Ahu" (Ceylanın Kefili) eserini renklerin diliyle anlatan Mahmut Ferşçiyan, 1990'ların başında İmam Rıza'nın (a.s) yeni türbesinin tasarımını üstlendi. Ancak bu teklif kendisine sunulmadan önce, ellerinden biri ciddi bir sakatlık geçirmişti. Ferşçiyan'ın anlattığına göre, türbenin tasarımına başladığında, mucizevi bir şekilde ameliyat gerektiren eli tamamen iyileşti ve bir daha asla ağrı hissetmedi. Bu durumu ilahi bir lütuf ve İmam Rıza'nın (a.s) özel bir inayeti olarak gördü.
Ferşçiyan, türbenin tasarımı için hiçbir maddi karşılık kabul etmedi. Hatta teşekkür amacıyla kendisine verilen yakut taşlarıyla süslenmiş tespihi, bu hediyeyi türbeye bağışlama niyetiyle geri verdi. Çünkü onun inancına göre, İmam Rıza (a.s) için çalışırken insanın bir şey vermesi gerektiğini düşünüyordu. Aynı şekilde, İmam Hüseyin'in (a.s) türbesini tasarlarken de mali konulara dair hiçbir konuşmayı kabul etmedi ve sorumlulara bu konuda konuşma izni dahi vermed
yorumunuz