DEM Parti heyeti, bölücü terör örgütü elebaşı ile 3'üncü görüşmeyi gerçekleştirmek üzere Perşembe günü İmralı Adası'na gitti. Heyette bulunan Ahmet Türk, Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, Cengiz Çiçek ve Faik Özgür Erol, ziyaretin ardından İstanbul'a döndü.
Heyet, ziyaretin ardından İstanbul Taksim'de bir otelde düzenlenen basın toplantısında terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın çağrısını okudu.
Öcalan'ın İmralı'dan gönderildiği mektupta, "Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nın anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır." denildi.
Mehr Haber Ajansı, konuyla ilgili olarak gazeteci-yazar Mustafa Yılmaz ile bir röportaj gerçekleştirdi. Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
1- Son olarak, PKK ile Türkiye arasında bir yıllarca süren çatışmaların ardından, Devlet Bahçeli'nin talebi ve yapılan bazı görüşmeler sonucunda Abdullah Öcalan, PKK'ya silahları bırakmayı ve bu grubun dağıtılması çağrısını yaptı. Birkaç sene önce, Türkiye'nin duayen gazetelerinden merhum Mehmet Ali Brant, Öcalan'la bir söyleşi yapmıştı. Öcalan'ın konuşma tarzı, onun PKK yolunda kararlılıkla yürümeye devam ettiğini gösteriyordu. Öcalan'ı PKK grubuna bu çağrıyı yapmaya iten etken nedir?
Öncelikle Öcalan’ın yaptığı silah bırakma çağrısı ve PKK’nın kendisini fethetme çağrısı Türkiye tarihi açısından hem önemli hem de olumlu bir gelişmedir çünkü Türkiye terörle canı çok yanmış ülkelerden birisi. Şüphesiz silahla sonuç alınmayacağı çok net bir şekilde görülmüştür hem maddi hem manevi Türkiye’ye Türk milletine çok ciddi zararlar vermiştir. Bu noktada silah bırakma çağrısının bu örgütün kurucusu elebaşısı olarak nitelendirilen Öcalan gibi çok önemli birisinden gelmiş olması ayrıca dikkate değer. Ben PKK liderini bu noktaya getiren nedenlerin başında coğrafyada ortaya çıkan yeni dengelerin ve yeni süreçlerin etkili olduğunu düşünüyorum.
Ancak bu noktada bazı kaygı içeren soruları da sormadan edemiyoruz. Örneğin PKK dediğimizde tek bir yapıdan bahsetmek mümkün mü öncelikle bu sorunun cevaplanması gerekiyor çünkü PKK uzun süre uluslararası güçlerin başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere bölgede bir vekâlet unsuru olarak kullanıldığı bilinen bir gerçek.
2- Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek? PKK'lıların Öcalan'ın mesajına hâlâ inanmadıkları ve kendisinden video mesaj göndermesini istediler. Sizce PKK, Öcalan'ın çağrısına kulak verecek mi?
PKK dediğimizde aslında tek bir yapıdan bahsetmek mümkün değil bunun yıllar içerisinde oluşmuş bir takım illegal ekonomi’den bahsetmek de mümkün. Ayrıca başta Almanya olmak üzere Avrupa Fransa İngiltere gibi ülkelerde çok ciddi bir Dias Poro’dan bahsedilebilir. Bu noktada Kandildekilerin silah bırakması tek başına yeterli midir Avrupa’daki diğer Spor’a veya İngiltere Fransa’daki örgüt mensupları bunu nasıl karşılayacak bunun için süreci beklemek gerektiğini düşünüyorum.
3- Sayın Yılmaz, Türkiye'deki çeşitli kesimlerin Öcalan çağrısıyla ilgili ve son gelişmelere ilişkin görüşlerini anlatır mısınız? Bildiğimiz kadarıyla bazı partiler bu gelişmelerden pek de umutlu değil.
Şüphesiz Türkiye’de çok önemli bir kesim silah bırakma çağrısını ve örgütün kendisini fes etmesine olumlu karşıladı şüphesiz milliyetçi kesimlerden birtakım itirazlar var ancak Türk milliyetçiliği üzerinden siyaset yapan Milliyetçi Hareket Partisi ve sayın bahçeli’nin bu konuda daha önce yaptığı açıklamalar böyle bir çıkışa karşı gösterilecek tepkiyi minimize etmiş durumda bu Türkiye açısından aslında bir fırsatı da içerisinde barındırıyor. Buradaki son endişelerden birisi de kandilin PKK’nın Kürt meselesi denince sanki tek muhatapmış gibi algılanması bir takım sıkıntılara neden olabilir çünkü Türkiye’de Kürtlerleri temsil eden tek parti dem olmadığı ortada. Bu yüzden süreç bütün toplum kesimlerinin ve elbette şehit ailelerinin sürece dahil edildiği ve sürecinin sürecin yürütücü unsurunun Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu bir yaklaşım çözüme daha fazla katkı yapacaktır.
yorumunuz