Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirecek gelişmeler devam ediyor. Türkiye’nin kısa bir süre önce Libya ile anlaşma imzalamasının ardından İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasında EastMed Doğalgaz Boru Hattı Projesi imzalandı. Bunun devamında Libya'daki son olaylar ve BAE, Fransa ve Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı tutumu son gelişmeleri baş döndürücü bir hale getirmiştir.
Türkiye'deki önemli konulardan biri ise Ankara'nın Washington’un tehditlerine rağmen Rusya’dan aldığı S-400 sistemleri ülkeye getirmesidir. Fakat bugüne kadar sistemlerin aktif hale getirilmemesi Ankara hükümetinin eleştirilere maruz kalmasına neden olmuştur.
Konuyu araştıran Mehr Haber Ajansı Muhabiri Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan'a sordu. İşte Fatih Erbakan'ın Mehr'e verdiği yanıtlar:
1. Bildiğiniz üzere İran ile Türkiye terörle mücadele kapsamında IKBY’de operasyonlar başlatmıştır. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin geçen yıl aynı dönemde Irak’ın kuzeyinde başlattığı ‘Pençe Harekâtı’ nın devamı niteliğindeki ‘Pençe-Kartal’ hava harekâtı ve ‘Pençe Kaplan’ kara harekâtı, Irak-Suriye koridorunda PKK’nın alan hakimiyeti kurarak jeostratejik öneme sahip Sincar’da, oluşturulmaya çalışılan Kandil benzeri kamp vasıtasıyla Irak-Suriye koridorunu sağlamlaştırmaya yönelik hamlesini boşa çıkarmaya ve bu koridorun kesilmesine yönelik bir hamle niteliğindedir. Keza İran’ın da PKK’nın devamı niteliğindeki PJAK’a (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) yönelik operasyonunu da benzer amaçlara yönelik olarak görmek gerekir.
Hem Türkiye, hem İran, Kuzey Irak’ın terörden arındırılması konusunda çaba gösterirken, Irak’taki Kürtlere yönelik politikalarında ise tamamen yapıcı ve birbirleriyle örtüşen yaklaşımlar içerisinde olduğunu görüyoruz. Burada bir diğer önemli nokta da şudur: Hem Türkiye, hem İran, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü önemsemektedir. Nitekim geçmişte Kuzey Irak’ta meydana gelen referandum sonrası Türkiye ve İran’ın aynı politika sergilemeleri İsrail ve ABD planlarını da boşa çıkarmıştır.
Irak’ın bir an önce istikrara kavuşması hem İran, hem de Türkiye’nin güvenliği açısından büyük önem ifade etmektedir. Bölünmüş bir Irak, Türkiye ve İran’ın kabul edebileceği bir durum değildir. Küresel güçler çeşitli ittifaklarla güç birliği yaparken, ne yazık ki, Irak ve Suriye’de ‘böl ve yönet’ taktiğiyle PKK ve PJAK gibi terör unsurlarını kendi amaçları için kullanmaya çalışmaktadırlar.
2- İran ile Türkiye’nin en önemli ortak çalışmalarından biri İran’ın Türkiye’ye doğal gaz ihracatıdır. Türkiye’nin İran’ın enerji ihracatındaki önemi nedir?
Refahyol Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, ilk icraat olarak ABD’nin bütün engellemelerine rağmen Türkiye-İran doğal gaz anlaşmasını hayata geçirdi. Bu anlaşma kapsamında, Türkiye’nin İran’dan yıllık olarak 10 milyar metre küp doğalgaz alımı öngörülmüş idi. 8 Ağustos 1996’da yapılan anlaşma 22 yıllık idi.
İran ile doğal gaz anlaşması imzalanmadan önce harekete geçen ABD yetkilileri Başbakan Prof.Dr. Necmettin Erbakan üzerinde baskı kurarak :“Bizim D’Amato yasamıza göre İran ile yılda 300 milyon dolardan fazla ticaret yapan kurumlar hakkında bazı önleyici tedbirler alıyoruz. Onun için İran’dan doğalgaz almamanızı öneriyoruz. Arzu ederseniz biz ihtiyacınız olan gazı başka kaynaklardan temin edebiliriz” demelerine rağmen, Erbakan Hoca, İran konusundaki kararlılığını ortaya koyarak Tahran’a yaptığı ziyaret sırasında İran ile 22 yıllık doğal gaz anlaşmasının imzalanmasını sağladı.
Türkiye’nin İran’dan enerji ihtiyacını yeterli görmek mümkün değildir. Şu anda Türkiye doğal gaz ihtiyacının %52’sini Rusya’dan sağlarken, İran’dan ithal edilen doğalgaz oranı ise %17 düzeylerinde seyretmektedir. Petrol ve petrol ürünleri alanında Türkiye’nin İran’dan ithalatı % 27 civarındadır. Özellikle ham petrol bakımından İran, Türkiye’nin önemli bir tedarikçisidir.
İran ve Türkiye arasındaki enerji ticaretini önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz. Bu konuda daha güçlü ticari ilişkilerin geliştirilmesi her iki dost ve kardeş ülkenin yararına olacaktır.
3- Türkiye yıllardır AB üyesi olmak için çaba sarf etmektedir. Üyelik sürecindeki son gelişmelere göre AB, Türkiye’nin üye olmasını istemiyor. Bu mesele Ankara’nın dış politikasında nasıl bir etki bırakabilir?
Geçmişte Avrupa ülkeleri arasında ekonomik entegrasyonunun bir sonucu olarak AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) formunda başlayan süreç daha sonra AB (Avrupa Birliği) olarak karşımıza çıkmıştır. Türkiye, başından beri bu birliğe girmek için büyük çaba sarf ederken yıllar boyunca Milli Görüş’ü temsil eden siyasi partiler ise, Türkiye’nin AB’ye alınmayacağını ısrarla vurgulayarak AB yerine İslam Birliği’ni ön plana çıkarmıştır.
Özellikle son yıllarda liberal demokrasi anlayışının Avrupa’da aşınıyor olması, ırkçı, İslamofobia ve yabancı düşmanlığının yükselişe geçmesi Batı’da sıkça sorgulanmaya başlanan meşruiyet aşınmasının önemli göstergeleri niteliğindedir. Bütün bunlar, Batı ile entegrasyona karşı duran Milli Görüş’ün haklılığını ortaya koymaktadır. İslamofobia anlayışına sahip zihniyeti bozuk Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi üye olarak istemesi asla mümkün değildir.
Avrupa Birliği meselesinin Ankara’nın dış politikasında önemli bir etki bırakabileceğini hiç düşünmüyoruz. Türkiye, mütekabiliyet bağlamında Avrupa ülkeleriyle karşılıklı çıkarları gözetleyen bir anlayışla ekonomik ve ticari vb. işbirliği yapması daha uygun olur.
Biz Yeniden Refah Partisi olarak, AB yerine D-8’i hayati öneme sahip bir hamle olarak görüyor ve çok önemsiyoruz. D-8 ülkelerinin, bölgelerinde güçlü cazibe alanları üzerinde yer almaları, ekonomik büyüme ve refah açısından Avrupa Birliği’nden daha önemli kilometre taşı oluşturmaktadırlar. D-8’in kuruluş amacına uygun şekilde faaliyet içerisinde olması durumunda jeopolitik açıdan önemli güce sahip olan D-8 ülkeleri dünya yönetiminde de önemli ve hatırı sayılır birer güç haline geleceklerdir.
D-8 ülkeleri, ekonomik alan başta olmak üzere birçok alanda geliştirebilecekleri derinlikli işbirliği sayesinde küresel yönetimin seyrinde büyük etki sahibi olabilecek potansiyele erişebilirler. Böylece İran örneğinde olduğu gibi, Trump yönetimi tarafından tek taraflı küresel meydan okumalar sonucu haksız yere oluşturulan ekonomik ambargoların da önünün alınması kolayca sağlanabilir.
4- Libya’daki son gelişmelere bakıldığında Türkiye Rusya, BAE ve Suudi Arabistan karşı karşıya. Bu konuya ilişkin Tahran yönetimi tarafından krizin diplomasi yoluyla çözülmesini istedi. Siz İran’ın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne yazık ki Libya’da bir güven krizi söz konusudur. Özellikle Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’nin kontrolündeki Libya’nın doğusu ve Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi başkanlığındaki Libya’nın batısı karşılıklı husumet ve gerginlik sarmalına doğru hızla sürüklenmektedir.
Libya’nın toprak bütünlüğünün mutlaka korunması ve Suheyrat Anlaşması’na imza koyan tüm yasal yetkililerin yeniden bir araya gelerek ortak bir çözüm ortaya koymaları gerekmektedir. Burada Türkiye Birleşmiş Milletler tarafından tanınan yasal Ulusal Mutabakat Hükümeti ile işbirliğini geliştirme yoluna gitmektedir. Diğer ülkeler ise, ABD tarafından korunan ve Suheyrat’taki Libya Siyasi Anlaşması gereği hiçbir icrai yetkisi olmayan ve darbeyle işbaşına gelmeyi amaçlayan ve Libya’nın önemli toprak parçasını güç kullanarak kontrol altında tutmaya devam eden General Halife Haftar’ın yanında yer alarak Birleşmiş Milletler kararını da yok saymaktadırlar.
Suriye , Irak ve Yemen’deki çatışmacı politikalarla hiçbir olumlu sonuca varmak mümkün olmamıştır. Bu nedenle Libya’daki sorunların da mutlaka uzlaşmacı ve barışçıl yollarla çözümü en büyük amacımızdır.
5- Türkiye Doğu Akdeniz’deki enerji keşfi faaliyetleri devam ediyor. Peki bu durum Tahran-Ankara enerji alanındaki işbirliğini nasıl etkileyebilir?
Türkiye, Doğu Akdeniz’de meşru haklarını korumak adına enerji keşif faaliyetlerine devam etmektedir. Özellikle Yunanistan, Akdeniz’deki adalarını öne sürerek Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayez es Saraç ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasına karşı çıkmaktadır. AB de Yunanistan ile birlikte hareket etmeyi yeğlemektedir.
Oysa ki Yunanistan’ın, İtalya ile imzaladığı Adriyatik Denizi ile Akdeniz arasındaki İyon Denizi’nde Münhasır Ekonomik Bölge ile ilgili anlaşmada adalardan çok iki ülke arasındaki kara parçasının dikkate alınmış olması , Yunanistan’ın Türkiye-Libya arasında imzalanan anlaşmaya karşı ortaya koyduğu adalar tezini kendi kendine çürütmüş oldu.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yaptığı keşif çalışmalarının nasıl sonuçlanacağını tahmin etmek mümkün değildir. Olumlu sonuç alınsa bile uzun vadeli bir iştir. Burada yapılan çalışmaların Türkiye-İran enerji işbirliğini etkilemeyeceğini düşünüyoruz. Yeniden Refah Partisi olarak iktidarı hedeflemekteyiz. Milli Görüşün iktidarında Türkiye-İran arasındaki işbirliğinin salt enerji alanında değil bir çok alanda büyük gelişme göstermesini arzu ediyoruz.
6- Ankara- Washington’un tehditlerine rağmen Rusya’dan aldığı S-400’leri Türkiye’ye getirdi. Fakat bugüne kadar sistemlerin aktif hale getirilmemesinin sebebi ne? Türkiye’ye karşı yaptırım uygulandığı takdirde Ankara-Washington’a karşı ne yapabilir?
Türkiye , S-400’ü ABD’nin diretmesine rağmen satın aldı. Tabii ki Covid-19 nedeniyle bu konuda teknik adımların atılmamış olması söz konusu olabilir. ABD Senatosu tarafından Türkiye’ye yönelik CATSAA kapsamında yaptırım kararının alınması ve F-35 projesinin askıya alınmasının Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyeceği zaman içerisinde müşahhas bir hal alacaktır.
Bu arada ABD’nin İran’a yönelik ambargo kararını da tasvip etmediğimizi, büyük bir haksızlık olarak gördüğümüzü ve şiddetle redettiğimizi ifade etmek isteriz.
Bilindiği üzere 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ABD Türkiye’ye ambargo uygulamış ve o dönemde Prof.Dr. Necmettin Erbakan Hocamız iktidarda olduğundan hiç tereddüt göstermeden ABD’nin İncirlik Üssü’nün faaliyetlerine son vermiş idi. Keza Erbakan Hocamız, Refahyol İktidarı döneminde ABD’nin Çekiç Güç faaliyetlerine son vererek önemli bir karara imza atmış idi.
ABD’nin Türkiye’ye Ambargo uygulaması durumunda İncirlik Üssü’nün faaliyetlerinin derhal durdurulması gerekir düşüncesindeyiz. Bu arada ABD’nin İran’a yönelik ambargo kararını da tasvip etmediğimizi, büyük bir haksızlık olarak gördüğümüzü ve şiddetle redettiğimizi ifade etmek isteriz. COVID-19 sürecinde yaşanan sıkıntılara rağmen İran’a yönelik ambargoda hiçbir esneklik göstermemesi ABD’nin gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.
yorumunuz